5 şubat 2010 beşiktaş- gençlerbirliği maçı öncesinde her zamanki gibi kapalıda yerlerimizi almıştık. Sana gelmiştik, bizim için oldukça uzun bir ayrılığın ardından.Safları sıklaştırmıştık, mücadeleye hazırdık.
Ta ki onu görene kadar. Elindeki viski şişesini, annesine yaptığı resmi gösteren bir çocuğun duyabileceği gururla arkadaşına göstermekteydi ilk göz göze geldiğimizde. Alışmıştım artık bu manzarayı görmeye sadece kafamı çevirmekle yetindim. İkinci sefer göz göze geldiğimizde yanındakinden ancak bir sarhoşun isteyebileceği yılışıklıkla bir şey istiyordu. Çok geçmeden derdinin ne olduğu anlaşıldı. Bir elinde viski şişesi bir elinde “ct” bardağı gururla gülümseyerek poz veriyordu son model telefonunun kamerasına. Bu sefer kafamı çevirmekle yetinemedim zira kadraja girmemekle uğraşmam gerekmekteydi. Yine de hoş gördüm; hissizleşmiş, tepkisizleşmiştim başrollerini böyle “seyirci” ve türevlerinin oluşturduğu sahnelere. Üçüncü sefer göz göze geldiğimizde ağzından salyalar saçarak küfür ediyordu “yeterciler” e. Beni görünce özür diledi, cinsiyetimden kaynaklı sanırım “yeterci”ler arasında olmamın herhangi bir etkisi olacağını düşünmüyorum zira. Acıyarak güldüm sadece. Ancak hızla artan sinirime engel olamıyordum, çünkü o özür dilediği şeyi yapmaya devam ediyor bu arada boş durmuyor elindeki viski şişesi eşliğinde çevresindekilere sataşıyordu. Ne eline ne de diline hakim olabiliyordu. Derken elindeki viski şişesi onu terk etti. Usulca yere düştü, paramparça oldu. İşte o an sol yanımdaki ağrı bütün vücudumu, beynimin kıvrımlarına kadar ele geçirdi. Sadece ağzında “yeterciler” saçmalaması kalmıştı onunla, bendeyse uyuşmuş sevdamın sebep olduğu dayanılmaz acı..
Kırılan viski şişesindeydi sanki umutlarım ve ben, o paramparçalığın arasında kaybetmiştim onları. Oysa umutlarımı özenle en derinimde saklamıştım acılarımla birlikte ki sonsuza kadar orda durabilesin, beni asla yalnız bırakmayasın diye. Belki doya doya içime çekemedim seni, korktum her seferinde sevdamın büyüklüğünden. Sevdam büyüdükçe acılarım da büyüdü; oysa ben hala ufacıktım. Acı vermesinden ya da öldürmesinden değil seni layıkıyla yaşayamamaktan korktum. Bu yüzden de sevemedim belki seni ederince, sevdim ama söyleyemedim belki de.. Başkaları seni sahiplendikçe korktum, kaçtım, içime kapandım. Ne de olsa sen beni biliyordun ben de seni.. sen beni kimsenin yaşamadığı kadar çok yaşamıştın, acım da sevincim de sende gizliydi; bunu senden iyi bilen yoktu ki şu berbat dünyada.
Her ne kadar bunları söylemek zor olsa da hiç acı vermediğin kadar çok acı verse de bana; yapılacak hiçbir şey kalmadı artık itiraf etmekten başka. Ancak böyle kabullenebilirim tüm bu olanları sanırım.
Şimdilerde ağır geliyor bunları taşımak; acının içinde sevinci, sevincin içinde acıyı yaşamak. Yaşlılıktan de istersen ama bana sakın sevdamın azaldığından bahsetme. Ben her anımı seninle geçirirken bana bundan söz etme. Sadece anla beni.. Kızgınlığım da küskünlüğüm de sana değil ki, hem zaten ben senden ayrı bir hayat düşünemem ki..
Ama olmuyor, yapamıyorum. Seninle kavuşacağımız an için yanıp tutuşurken mabede girdiğimde bağıramıyor, doyasıya yaşayamıyorum seni. Boğazımda düğümleniyor sevincim; dışa vuramıyorum; yutkunup içime atamıyorum. Topun ağlarla buluştuğu her an, cümle alemin kendini kaybedip sevindiği her an ben sadece susuyorum, kıpırdayamıyorum bile. Hani bazen olur ya rüyanda bağırmak istersen de sesin çıkmaz; sesin çıksa bile kimse duymaz ya da kaçmak istersin de, adeta mıhlanmışsındır o noktaya kaçamazsın. Onun gibi bir şey bu da..
Zamanla geçecek belki de. Bunu da kabullenirim elbet, kader derim, eğip başımı susar yolunda yürümeye devam ederim. Ama o zamana kadar affet beni.. Seni doyasıya yaşayamadığım, saramadığım her an için şimdiden pişman olsam da kimseye kızmadığım kadar çok kendime kızsam da, lanetler okusam da bu duyguya boyun eğiyorum. Aslında seni değil, kendimi cezalandırıyorum.
Ne olur beni affet..
susmak mı gerekir bu durumda daha çok yükseltmen mi sesini, bastırmak için kuru gürültüyü?
YanıtlaSilelbet boğulacaklar o viski şişesinin içinde, hatta içerken bir yudumunda kendilerini boğacaklar, tükürmek bile imkansızlaşacak, usulca yere düşüp paramparça oldukları gün, işte biz o gün güzel güneşli günler göreceğiz.