Hep Aynı Hikaye


Her sene aynı şeyler. Utanmanız, sıkılmanızda yok. İki elinizde, bir şeyi doğrultamıyorsunuz. Mesele Allen Iverson getirmek değil, mesele " Iverson, parasal sıkıntılardan dolayı takımdan ayrıldı" diye yazdırmamak. Anlaşılan, çok uzak değil manşette o yazıyı görmemiz.

İnsanın ismini Şeref olması, illa öyle olacağı anlamına gelmiyor tabi. Ama suç sadece sendede değil. Ertunç'tan başlayıp senle beraber, daha kimlere saydırsak bilmiyorum.

Allah belanızı versin desem, sizden büyük bela yok

“Yönetim, Voleybol Takımı’nı küme düşürmemi istedi”


“Yönetim, Voleybol Takımı’nı küme düşürmemi istedi”

Bu sözler Bülent Deriş'e ait. Erkek Voleybol Takımı'nın küme düşmesini, Serencebey 50. sayısında verdiği röportajda açıklamış. Branş, mali açıdan yarattığı " sorun " nedeniyle kapatılmak istenmiş, bu nedenle Bülent Deriş'e yatırım yapmaması emredilmiş.Olayı daha sonra daha detaylı ele alırız, ben almasam bile blogta elbet birimiz yazar. Ancak şu güne bakınca insanın aklına sorular geliyor.

Geçmiş ele alındığında Beşiktaş'ın, bu sene voleybol branşında adeta yokları oynamasınında bir sebebi var demek ki. Bu sezonda Beşiktaş Voleybol Takımları'nın da küme düşmesini isteyen kişiler var. Bu takımlar niye bu kadar kötü? Doğan Küçükemre ne iş yapar?

Türkiye, Scouting’in çok uzağında


Quaresma, Guti, Hagi, Alex, Anelka ve daha birçok yıldız futbolcunun yolu Türkiye’den geçti. Ancak hepsinin ortak özelliği ya kariyerlerinin son dönemlerindeydiler ya da performans olarak çıkış yapabilecek bir ortam arıyorlardı. Kariyerlerinin bitiş noktasında veya düşüş anlarında bile olsa izleyebildiğimiz bu yıldızlar için Türkiye’de her yıl milyon dolarlar dökülürken, Avrupa’da Arsenal, Porto, Ajax, Lyon gibi takımlar kurdukları scouting sistemi ile hem sportif başarının hazzını yaşıyorlar, hem de sattıkları oyunculardan elde edilen paralar ile kasalarını dolduruyorlar.

Avrupa’da profesyonel olarak yapılıyor
Scouting sistemi, Avrupa futboluna uzun yıllar önce yerleştirilmiş bir sistem. Kulüpler kurdukları scout ekibi ile dünyanın dört bir yanındaki futbolcuları izleyip, keşfedip, küçük yaşlarda takıma kazandırıyorlar. Altyapı’da birkaç sezon geçiren bu futbolcular, gerekli seviyeye ulaştıklarında futbol piyasasına kazandırılıyor. Çok geniş bir yelpazede değerlendirilip, yetiştirilen futbolcular ile ilk önce sportif başarı yakalanıyor ve daha sonra başka kulüplere transfer edilerek hem maddi, hem de sportif anlamda başarı sağlanıyor. Bu sayede kulüp Avrupa’da kendine yer edinirken, bu sisteme devam edebilmek için gerekli olan her şey, yine bu oyuncular üzerinden sağlanıyor. Bu sistem için bulunan ekip, futbolun profesyonellerinden seçilerek kuruluyor. Her yıl onlarca ülkede, yüzlerce maç, binlerce oyuncu izliyorlar ve bunları bulundukları kulübe aktarıyorlar. Aktardıkları verilerde futbolcunun fiziksel özelliklerinden, ailesi, ülkesi ve yaşadığı bölgeye kadar bir çok unsur dahil edilerek değerlendiriliyor. En uygun olarak görülen futbolcu, takıma dâhil ediliyor.

Uluslararası turnuvalar en uygun ortam
Avrupa futbolunda, oyuncu izleme için en uygun ortam olarak, genç yaşta oyuncuların oynadığı U17, U20 turnuvaları ve birçok kaliteli futbolcunun bir araya geldiği Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi gibi turnuvalar seçiliyor. Genç takım seviyesindeki turnuvalarda küçük yaşlarda keşfedilen oyuncular, gelecekteki sağlanacak başarının mimarları olarak belirleniyor. A takım seviyesinde ki turnuvalarda ise sonradan parlamış veya parlayabilecek oyuncular belirlenerek, takibe alınıyor. Nitekim U17 Avrupa Şampiyonası’nın en değerli oyuncularına baktığınızda göreceğiniz oyuncular, bu turnuvaların takip etmenin ne denli yararlı olduğu gözler önüne seriyor. Son on yıl içerisinde düzenlenen U17 Avrupa turnuvalarında “En Değerli Oyuncu” ödülüne layık olan Wayne Rooney, Cesc Fabregas, Bojan Krkic ve Nuri Şahin’in toplam değerlerinin 138.000.000 Euro olduğu ve futbol kaliteleri dikkate alınırsa doğru strateji ile yapılacak bir scouting, kulübe sağlanacak başarı ile hem kulübün PR değerini yükseltip, hem de maddi ve başarısal olarak katkı sağlayacaktır. Keza ilk kez Diego Maradona’nın bile bu turnuvalarda parladığı, Lionel Messi, Sergio Agüero, Fernando Torres, Xavi, Iniesta, Fabregas, Ronaldinho gibi yıldızların çıktığı U20 ve U17 Dünya Şampiyonaları scouting çalışmaları için çok önemli turnuvalar durumunda.

Türkiye’de sistemli ve planlı değil…
Türkiye’de transfer daha tekdüze ve kolay yoldan halledilmeye çalışılır. Sezon başladığı andan itibaren takım değerlendirilerek, eksik yerleri tespit edilip, buraya en uygun olabilecek futbolcuyu aramak yerine, sezon bitince global havuzdaki futbolculardan biri seçilerek veya sadece kariyer ve isim unsurlarından dolayı milyonlar dökülerek takıma dahil edilir. Yani günümüzde transferler sistemsel ve uzun süreli olmasından daha çok acele, plansız ve günü kurtarmak için yapılıyor. Türkiye’de her kulübün “ Futbolcu İzleme Komitesi” adı altında bir departmanı mevcut. Bu komiteler Avrupa kulüpleri gibi profesyonel kişiler yerine, takımda eskiden oynamış futbolcular ve kulübün yönetiminde bulunan kişiler tarafından oluşuyor. Ancak bu alanda önder olan kulüplerin izleme komiteleri gibi maçlar izlemek yerine, daha çok kasetten oyuncu izleme alışkanlıkları mevcut olunca yapılan transferler de sağlıklı olmuyor. Bu yüzden, scouting Türkiye’de halen oturmamış, doğru işlemeyen bir yapı durumunda…


Dış etkenler engelliyor
Scouting sistemi, doğru yatırım ve sabır gerektiren, ancak karşılığında size çok büyük bir getirisi olan bir düzen. Yaptığınız oyuncu izlemeleri sonucu, genç yaşta oyuncuları keşfettiğinizde, gelecekte başarılara imza atacak takımın temellerini atarken, keşfedilmemiş veya beklenen patlamayı geç yapan oyuncuları bularak mevcut zamandaki takımınızın seviyesini yükseltip, başarı eşiğini yukarı çekebilirsiniz. Ancak bu yatırımı yaparken doğru bileşenlerin de bir araya gelmesi gereklidir. Nitekim bu şartların oluşması Türkiye’de çok zor durumda. Türk sporunda, anında başarı isteyen camia ve basın, buna karşı günü kurtarma çabası içinde yönetici ve teknik direktörlerden oluşan bir düzen hâkim. Manchester United, sezon başında Javier Hernandez’e, Dünya Kupası oynanmadan önce 7 Milyon Pound bedel ödeyerek imza attırırken, Türkiye’de yöneticiler Tabata’ya 8 Milyon Euro vermeyi daha garanti görüyorlar. Bu nedenlerden dolayı da scouting sistemi tam olarak kurulamıyor veya kurulsa bile uygulanmasında sorun yaşanıyor.

Erhan Altıntaş

Serencebey Gazetesi Aralık Sayısı




Çalış yada İstifa Et
Yönetimin yeni isimleri Orhan Saka, Alaattin Aykaç, Sinan Vardar, Emin Önal ve Mehmet Soysal umulanın aksine oldukça geri planda kaldılar.


Voleybol Takımı'nın küme düşmesi tamamen yönetim politikası
Beşiktaş’ta 2 dönem yöneticilik yapan ve Amatör Branşlardan sorumlu olan Bülent Deriş; “Yönetim, Voleybol Takımı’nı küme düşürmemi istedi”


"Beşiktaşlı olduğumu söylemem benim için onurdur”
Büyük Usta Altan Erkekli ile Beşiktaşlılığı konuştuk…


Avrupa’da devler nasıl yıldız avlıyor?
Avrupa’da Arsenal, Porto, Ajax, Lyon gibi takımlar kurdukları scouting sistemi ile hem sportif başarının hazzını yaşıyorlar, hem de sattıkları oyunculardan elde edilen paralar ile kasalarını dolduruyorlar.


Simon Kuper’e açık mektup
Efsane teknik direktörü Hamdi Serpil Tüzün, Gazeteci Simon Kuper’in “Soccernomics” kitabında anlattıklarına karşılık, Türk futbolunun bilinmeyen gerçeklerini ve kendisine ait çığır açan metotlarını yazdı…


Ayrıca

Prof. Dr. Mesut Parlak
Halim Aydın
Cengiz Kahraman
Metin Albayrak
Andy Kovacs
Alp Batu Keçeci yazılarıyla ve tüm bunlardan daha fazlası Serencebey Gazetesi Aralık sayısında

Fark Var!


Simao Sabrosa, Manu Fernandes, Hugo Almeida…

Devre arası mı, yoksa yeni sezon mu başlıyor? Anlamak güç ama insanın suratında aptal bir gülümseme, içinde ilginç bir heyecan, karnında bir ağrı yarattığı kesin. Bu transferler karşısında gideceklerde olacaktır ama bundan önce yapılan transferlerin yarattığı etkiye biraz göz atmak gerek. Oluşan genel kanı, bu seneki Beşiktaş’ın, geçen sene ki Galatasaray ile aynı durumda olduğu… Evet benzer yanlar var. Mesele La Liga’da tarihin en büyük iki kulübünü şampiyon yapmış antrenörleri takımın başına geldi. Yıldız transferler ile sezona giriş yapıldı, ilk haftalar çok iyi gidildi, ilerleyen haftalarda takım düşüşe geçti, şampiyonluktan uzaklaşıldı ve devre arasında bir daha yıldız oyuncular geldi. Evet, bir çok benzer hamleler var. Ancak bu iki olayı birbirinden ayıran önemli ayrıntılar mevcut. Örneğin; Giovanni dos Santos, Jo Alves ve Lucas Neill ile Simao, Almeida ve Fernandes’i karşılaştırdığınızda arada büyük farklar olduğunu görebilirsiniz. Dos Santos, İpswich Town’da çok parlak olmayan bir performans ile İngiltere Championship’te oynamış, daha sonra Tottenham’a geri dönmüş ve bir-iki maç dışında oynamadan Galatasaray’a gelmiştir. Jo Alves, Manchester City’de çok fazla şans bulamamış, devre arasında Galatasaray’a kiralanmıştır. En dengeli olan Lucas Neill olarak görülüyor. Premier League’de 15 maça çıktıktan sonra Galatasaray’a geldi ve şu ana kadar yapılan transferlerin en iyisi. Beşiktaş’ın transferlerinde bu duruma yakın Manu Fernandes bulunuyor. Banega, Mehmet Topal’ın o bölgede olması , çok fazla şans bulamaması, sakatlık sorunu olduğuna dair yapılan haberler gelen transferler arasında en çok soru işareti barındıran transfer durumunda. Simao Sabrosa ise tartışılması bile gereksiz, La Liga’da her maçta Atletico Madrid formasını sırtına geçirdi, 4 gol ve 3 asist yaparak bir kanat adamının normal performansını sergilemiş durumda. Avrupa’da her maçta yer almış, Portekiz Milli Takımı Aday Kadrosu’nda ismi Ronaldo ile ilk başta yazılan oyunculardan. Hugo Almeida’yı ise bu kadar değerli yapan ise zaten bu seneki performansı. Oynadığı sezonların tümüna baktığınızda ortalama bir performans göstermiş bir oyuncu olan Hugo, bu sezon ise tam anlamıyla patlama yapmış durumda, attığı gollerin 9’u Bundesliga’da olmak üzere Avrupa, lig ve kupa dahil 20 maçta, 11 gol attı. Bir sakatlığı, kulübüyle yaşadığı problemi olmayan oyuncu… Yani baktığınızda gelen 3 oyuncunun 2’si, başarılı performansları sürdüren, sakatlık, sorun, başka takımlara gönderilip sonra geri dönen oyuncular değil, daha garanti, daha sağlam, daha az riski olan oyuncular. Ancak Türkiye şartların ne olacağı belli olmayacağından, bir sıkıntı doğmadığı takdirde, kaliteleri ile katkı sağlayacakları kesindir.

Galatasaray ve Beşiktaş’ı ayıran en önemli nokta ise yaşanan Rijkaard sorununu Beşiktaş’ın bundan yaklaşık 6 yıl önce yaşamış olması, hem de aynı başkanla. Daha Rijkaard, Barcelona ile kupa kazanmaya yeni başlamışken Beşiktaş’ın başına getirilen Del Bosque, kurulan kadronun azizliği ile başarılı olamamış ve sezon bitmeden gönderilmişti. Kısmen hatalarından ders çıkaran Demirören’in gelen antrenörlere sabır gösterilmesi gerektiğini anlamış olması muhtemel. Bir başka nokta ise benzermiş gibi görünen aslında temelinde farklılıklar olan iki olaydan birincisi, Rijkaard olayının gözler önünde yaşanması ve Galatasaray’ın bugün ki hali… Rekabet birbirini tetiklediğinde başarıya dair hamleler yapılır. Örneğin; Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın yıldız oyuncu almalarından sonra geri kalanlarında aynı hamlede bulunması gibi. Eğer bu noktaları örnek alan yönetim mevcutsa, Galatasaray’ın Rijkaard ile yaşadıklarında yaptığı yanlışları da göz önünde bulunduran bir yönetime sahip olma olasılığı var.

Her iki olayda benzer yönler çok olsa da, altlarda bulunan dinamikle farklılıklar mevcut. Beşiktaş’ın, son iki sezonda ki Galatasaray olmama olasılığı çok fazla iken, bu ayrıntılar göz önüne alınmaz ise olma olasılığı da bir o kadar fazla durumda.

Yetiştirmek yerine, almayı tercih eden zihniyet…

15 sene boyunca altyapıdan çıkardığı oyuncularla zaferden zafere koşan, özkaynak düzeni denildiği zaman akla ilk gelen takım olan Beşiktaş, şampiyonluğun elinden alınıp rakibi Galatasaray’a verildiği 1992-1993 sezonundan sonra, başarıları ve altyapıdan çıkan oyuncuları arar oldu.



1970'li yılların sonlarına doğru Hamdi Serpil Tüzün’ün altyapının başına getirilmesinden sonra Türk sporuna ve Beşiktaş'a adını yazdıracak nice futbolcular yetiştiren Beşiktaş özkaynak düzeni, bugün başarılara temel olmanın çok uzağında. 90'lı yılların başından itibaren ciddi bir ivme kaybeden özkaynak düzeni ile Rıza, Ziya, Ali, Feyyaz ve daha nice futbolcunun yetiştiği jenerasyon arasında siyah ile beyaz kadar fark var.



Hamdi Serpil Tüzün faktörü…Türkiye'de futbol var olduğundan beri zirveye oynayan, ilklere imza atan Beşiktaş, 1970’li yıllarda eski günlerinden uzak, camianın başarıyı unuttuğu dönemlerdir. Elde var olanlar başarı için yeterli olamazken, başarıyı getirecek oyuncular da mali sorunlar nedeniyle getirilememektedir. Beşiktaş için son çare, kaliteli oyuncu getiremediği için, kendi kaliteli oyuncusunu yetiştirmektedir. Bunu en iyi yapabilecek hoca, Hamdi Serpil Tüzün'dür. 1977 yılından itibaren özkaynak düzenine bağlı hareket eden Beşiktaş, yetiştirdiği oyuncular ile 14 sene sonra 1982 yılında Türkiye Ligi şampiyonluğuna uzanıyor ve futbolda başarılara ambargo koyacağı yılları başlatıyordu. Ziya Doğan, Samet Aybaba, Ali Gültiken, Feyyaz Uçar, Gökhan Keskin, Sergen Yalçın gibi futbolcular ile 1993 yılına kadar toplam 5 şampiyonluk yaşanmış ve 5 kez de Türkiye Ligi ikinci tamamlanmıştır. O kadro 2 Türkiye Kupası, 5 TSYD, 2 Başbakanlık ve 2 Cumhurbaşkanlığı kupasıyla, 15 seneye toplamda 17 kupa zaferi sığdırmıştır. Beşiktaş'ta, özkaynak düzeni denildiği zaman sadece sportif başarıdan söz etmek mümkün değildir. Beşiktaş gelenekleri ile yetişen genç oyuncular, Baba Hakkı ve Şeref Bey'in temelini attığı Beşiktaş kültürünü en iyi şekilde temsil ederken, Türk sporuna ve toplumuna da katkıda bulunan kişilerdi.



Devamı getirilemedi15 sene boyunca zaferden zafere koşan, özkaynak düzeni denildiği zaman akla ilk gelen takım olan Beşiktaş, şampiyonluğun elinden alınıp rakibi Galatasaray’a verildiği 1992-1993 sezonundan sonra, başarıları ve altyapıdan çıkan oyuncuları arar konuma geldi. Bugün sayı olarak o dönemlere yakın oyuncu çıksa da, aynı kalitede ve düzeyde çok az oyuncu çıkartılabildi. 1992 yılından itibaren Beşiktaş altyapısından çıkıp ses getiren tek oyuncu Nihat Kahveci. A takıma çıktığı andan itibaren başarılı bir grafik çizen Nihat Kahveci, Real Sociedad ve Villareal takımında Türkiye'yi en iyi şekilde temsil ederken, Milli Takım'ın başarılarında da yer aldı. Hamdi Serpil Tüzün zamanında oyuncular başarılı grafiklerinin yanında Beşiktaş'a bağlılıkları ile dikkat çekerdi. Ancak son dönemlerde çıkan oyuncular için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Ali Cansun, Mehmet Sedef, Aydın Karabulut, Batuhan Karadeniz, Serdar Özkan, İbrahim Kaş gibi altyapıdan yetişen ve yıldız olabilecek konumunda görülen oyuncular, Beşiktaş'ta kalıcı olamadı. Yetişen oyuncu bakımından geçmişini arayan Beşiktaş, sportif başarı açısından da geçmişini arattı. 18 yıl içerisinde 3 kez Türkiye Süper Ligi şampiyonu olurken, 4 kez de ikincilik yaşadı. 7 Türkiye Kupası, 2 TSYD, 2 Cumhurbaşkanlığı, 1 Başbakanlık, 1 Süper Kupa ile 18 senede 16 kupa sevinci yaşadı.



Neden böyle oldu?Her iki dönemi karşılaştırırken, yaşananlarda birçok etkenden bahsetmek mümkün. Başarılı yılların devam etmemesinde futbolun endüstriyelleşmesiyle değişen futbol dünyasına ayak uyduramamak ve kulübün doğru kişiler tarafından yönetilmemesinin etkisi çok büyük.

Artan yabancı sayısı nedeniyle günümüzde maça çıkan ilk 18'de 8 yabancı yer alırken, bunların 6’sı sahada yer alıyor. Bu yüzden Türk oyuncularına tanınan şanslar her geçen gün düşmekte ve çıkan oyuncunun kendisini geliştirmesi engellenmekte. Ayrıca değişen yönetim mantalitesi özkaynak düzenini olumsuz yönde etkileyen bir diğer faktör. Yetiştirmek yerine almayı tercih eden zihniyet, günü kurtarmak adına yapılan hamleler yetişebilecek oyuncunun önünü tıkamakta. Artık aileler çocukları için Beşiktaş'ı tercih etmek yerine başka takımları tercih ediyorlar. Senelerce A takımın zaferlerine öncülük yapmış Fulya tesisleri, günün koşullarını karşılamamakta. Gelen oyuncular, konteynerden tesislerde kalırken, oynadıkları sahalar halı sahadan bozma, suni çimlerden oluşmakta.



Özkaynak tekrar oluşturulabilirAvrupa'da söz sahibi olmuş kulüplere bakarsanız, temelini kendi yetiştirdiği oyuncular üzerine kuran Porto, Ajax, Barcelona, Arsenal gibi takımlar görürsünüz. Bu takımlar, kendi bünyelerine aldıkları oyuncular dışında, başka kulüplerin altyapılarını da takibe alırlar ve geleceği olduğuna inanılan oyuncuları kendi altyapılarına katarlar. Özkaynak düzeninin tekrar kurulmasını sağlamak için Türkiye'deki birçok kulübün altyapısı takip edilmeli. Altyapıda bulunan oyuncular için gereken koşullar eksiksiz hazırlanmalı, yatırım yapılmalı ve A takımda önlerinin açılması gerekmektedir. Yetişen oyuncuların bir Serdar Özkan değil, Necip Uysal olması için Beşiktaş gelenekleriyle yetiştirilmeli ve bu geleneğe uygun oyuncular özkaynak düzenine katılmalıdır. Bunlar yapıldığı takdirde, özkaynak düzeninin eski günlere dönmesi ve Beşiktaş'ın özlediği başarıları sağlaması hiç de uzak değil.



Erhan Altıntaş - Serencebey Gazetesi Sayı:50

Kim Suçlu?


Geçen sene Bursa’nın, son hafta bizi yenerek galip gelmesi, aradan geçen 7 sene, alınan oyuncular, Bursaspor’un antrenörünün Ertuğrul Sağlam olması…

Gelişen tüm bu olaylar, arada olan husumetin bittiği kanısı yarattı. Ancak sadece yetkili kişiler ve kulüp yönetimlerinde bu duygu yerini aldı. İki takım arasında ki kin, hala ilk günkü gibi sıcak, taze…

Olanlardan hoşnut olmak mümkün değil, ancak Pazar günü olan olaylar,göz göre göre, bağıra bağıra gelen arbedeye seyirci kalmanın sonuçlarıydı bunar. Herkes biliyordu olayların çıkabileceğini, hatta maç günü bile deplasmana gelen otobüslerde çıkanlar doğruluyordu.

Ancak neler oldu? Gebze’de yapılan aramalarda, otobüsleri çıkan aletler üzerine geri döndürmek yerine, İstanbul’a yollandı. Ne Bursaspor, nede Beşiktaş taraftarı soğuk kanlılığını koruyabildi. Polis, gerekli önlemleri alamadı, yetersiz kaldı.

Bunlar üzerine tek tarafa kalkıp “ Suçlusun!” demek art niyetten başka hiç bir şey değildir. Eğer polis Erdoğan’a gayet demokratik şekilde yaklaşmak isteyen öğrenci grubunu, öldüresiye dövecek şekilde müdahale ediyorsa, ateş ile barutun yan yana geldiğinde patlama gerçekleşeceği kadar ihtimal dahilinde olan, Bursaspor taraftarının İstanbul’a gelmesinde çıkacak kavgaya bu kadar göz yumması yüzünden, asıl suçlunun daniskasıdır.

Bursaspor yönetimi, daha Bursa’da taraftarına yön veremiyorsa, Bursa emniyeti ile organize olup bu otobüsleri temizlemiyorsa, suçlunun daniskasıdır.

Beşiktaş yönetimi, İstanbul emniyeti ile organize olamayıp, stat çevresinde güvenliği sağlayamayıp, Bursasporlu taraftarlara saldırı olmasını engelleyemiyorsa ve biz taraftarlar hala birbirimizi sevmesek dahi, cevabı tribünde vermeyi beceremiyorsak suçlunun daniskasıyızdır.

3 aralık'a dair

bugün 3 aralık. günün anlam ve de önemini belirtelim, konuyla ilgili fikirlerimizi yazalım, önerilerimizi sunalım, neler yapabildik, neler yapabilirdik bunların bir muhasebesini dökelim dedik. arşivimizi karıştırırken bu sayfada bir sene evvel satırlara döktüklerimizden ötesine gidemediğimizi, bugün bizim de yazma engelli olduğumuzu farkettik...
geçen seneki yazı bugün de tazeliğiyle duruyor maalesef:
GÖZARDI ENGELİ

halen dünya engelliler gününün bütün toplumu ilgilendirdiği ve hepimizin engelli olduğu gözardı ediliyor. halen engellilerin hak ve özgürlükleri kısıtlanmışken ve engellenmişken, bunları birer hediye gibi sunmak bir sosyal sorumluluk gibi lanse ediliyor.
sporda, bilimde, sanatta, gündelik yaşantıda farklar olduğu varsayılıyor ve bunlar normal karşılanıyor, bu çelişki can halen çok kişinin canını yakmıyor.
engellerimiz gözardı edilirken kutluyoruz halen...
nicelerine çözümlerle ve yapıcı gelişmelerle ulaşmak dileğiyle... kutlu olsun!

engelleri kaldır hareketinin sayfasından sizler için birkaç makale ve yazı derledim. madem bugün biz yazma engelliyiz, engelleri kaldırabilenleri okuyalım dedim:

zihinsel engellilerin ailelerinin gözünden sorunlar
hukuki projeler
şehir planlaması ile ilgili projeler
Farkına Varmanın Zamanı Gelmedi Mi?

görememek engel değildir,
Kalbini engelleme, engelleri kaldır!
engel olan gözardı etmektir.

buyiksün



Sen rüzgarınla rakip kaleciyi yerle yeksan ettin ya, Sen Holosko'ya gol attırdın ya; buyiksün vesselam!