Sn. Fikret Orman'a


https://www.youtube.com/watch?v=PYiwI3zg-Og

Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Sayın Fikret Orman'a
yasadışı yollarla elde edilen, ve gerçekliğine dair kamuoyu nazarında en ufak bir kuşku dahi kalmayan bu ses kaydı ile ilgili olarak;
ses kayıtlarında sizin şahsınıza, ve şahsınız vasıtasıyla makamınızdan ötürü dolaylı olarak beşiktaş jimnastik kulübüne yönelik hakaretler ve tehditlerden ötürü ne yapacaksınız?
aylar önce kulübümüze ve şahsınıza yönelik bu tehditlerden sonra nasıl ifadeler sarfettiniz ve ne gibi tahahhütlerde bulundunuz?
bu süre zarfında nasıl yaptırımlarla karşılaştınız?
toplumun beyin sahibi, insanlıktan ve ahlaktan nasibini alabilmiş bütün kesimlerince ahlaksız hırsızlar olarak nitelendirilen bu kişilerle ne zaman, ne şekilde, nasıl muhattap oldunuz?
halen bu ahlaksız hırsızlarla muhattap olmaya devam ediyor musunuz?

beşiktaş taraftarlarını aydınlatmanızı rica ediyoruz.
saygılarımızla...

Evi Taşıdık.

Yazılama ile tanıştığımız ilk günden bu yana bize evsahipliği yapan blogger.com'a :) teşekkür ederek, yeni altyapı ile www.armaaskina.com adresinde devam ediyoruz.

Merak etmeyin database de taşındı:)

Doğruları Unutmak

Seneler sonra maç yazısı yazmak, o yazının böyle bir maça denk gelmesi talih mi, yoksa benim uğursuzluğum mu bilinmez. Lakin yazılacak o kadar şey varken hepsinin özüne odaklanabilmek yapılabilecek en iyi yöntem olabilir.
Ligi Trabzon maçıyla açan Beşiktaş'ta bu sene işler değişmişti. Zaten ilk 4 hafta oynanan oyunla taraftar takımı değil, takım taraftarı ayağa kaldırdı. Gelinen en son nokta resmi rakamla 76.127, gayri resmi rakamlarla 90.000 civarında Türkiye tarihinin en kalabalık maçının olmasıydı. ''Nerede çokluk, orada bokluk'' derler ya, bizim ki aynı o misal. Maça ilk kez geleni, Gezi'de Beşiktaş'ı değil, Çarşı'yı öğrenip yolunu stada çevirenleri, her zaman semtte gördüğün adamı ve Maraş'tan, Ankara'dan, yurt dışından geleni... Hal böyle olunca tribünde bir garip oldu, sahaya çıkan takım da afalladı.

Maça ne kadar tribün damga vursa da, ortada 90 dakikalık bir Beşiktaş var. Geride bıraktığı 360 dakikada, son 10 yılın en güzel futbolunu oynayan, saha içinde ve saha kenarında oyun aklını görebildiğin bir takımdı Beşiktaş. Bütün maç, önde basan ve kaptığı toplarla gol yollarında etkili olan Beşiktaş, derbinin havasından suyundan mı, yoksa fabrika ayarlarına geri dönüş yaşadı mı bilinmez geçen sene dahi yapmadığı şeyleri yaparak maçı elleriyle verdi Galatasaray'a.

Biz alışkınızdır, genelde ligin 5.haftasından sonra ligin 3-4 tane kader maçı olur bizde. Ancak son 2 yılda şampiyon olan Galatasaray, yaşadığı hezimetten sonra bizim maça bağlamış bütün umutlarını. Saldırdılar tabi maç başlar başlamaz. 15. dakikaya doğru dengeyi sağladı takım ve nitekim 15-30 dakikaları arasında yakaladığı tempo ve alışık olduğumuz futbolla skor olarak öne geçti. Ne olduysa ondan sonra oldu zaten. Rakibi kendi yarı sahasında karşılayan, yakaladığı topu bodoslama şişiren Beşiktaş, öyle yada böyle devreye önde girdi. Ki golden önce Fernandes'in, golden sonra Almeida'nın kaçırdıkları Galatasaray'a karşı alınacak farklı galibiyete set çekti. O gollerden herhangi biri gerçekleşse, aynı gün oynanan MANU-City maçından farklı bir hikaye yazılmazdı o maçta.

5'te 5 yapma düşüncesinden midir anlayamadık, ikinci yarının başlamasıyla her şey tepetaklak oldu. Takımda telaş, rehavet baş gösterdi. Hatta öyle karmaşık hale geldi ki olaylar, Galatasaray'ın atağı sonrası 3'e 2 atağa kalkarken Töre'nin topu kaleye dikmesi mevcut psikolojinin aynasıydı. Olaylar böyle gelişince maçta kalmak için savaşan Galatasaray ritmini buldu, sahada takımı sindirdi. İlk golde yıldızlaşan Serdar, bu sefer yediğimiz golde sahne aldı. Ayağında ki topu Bruma'ya teslim etti. Derken Veli'nn Burak'a nişanladığı topla geriye düştük. Bu zamana kadar olanlar Beşiktaş'ın bu sezon sergilemediği davranışlardı ve bunun birçok nedeni vardı. Uzun zamandır lider vasfı olmayan, uzun süreli galibiyet serisi yaşamamış, kötü bir kulüp kariyerinden gelen Biliç ve saçma sapan şekilde gazlanan tribünler... 5'te 5 stresi sahada ki oyuna psikolojik olarak yansıdı. Saha içinde kaybettiği Beşiktaş'ın sadece 3 puandı. Takım üzeriden baskıyı attı bir anlamda, yanlışlarını gördü, neler yapması gerektiğini, nelerin yapılmaması gerektiğini anladı.




Doğruları unutmak Part 2

Pazar günü sezon başından bu yana yapılanları unutan sadece saha içi değildi. Tribünler kulüp tarihinden bu yana yapılan doğruları unutmuştu bu sefer. Anlamsız rekor muhabbeti, desibel hikayeleri ile pohpohlanan tribün o kadar çok gaz yüklenmişti ki, en sonunda patladı. İlk başta şunu hatırlamak gerekir; Beşiktaş tribünlerinin hiç bir zaman bir şey ispat etme zorunluluğu olmadı, olmayacak. Var olduğundan beri, her yaptığı ile rüştünü ispat etmiş bir tribünün bu kadar gereksiz muhabbetlere girmesi, yeni nesille beraber şekillenen tribünün sancılarıdır. Gezi olaylarında, sivil toplum örgütlerinin yetersizliği ve Türkiye'de hiçbir toplulukta olmayan direnme gücünden dolayı öne çıkan bu tribün, bugün yaşananların diyetini ödüyor. Gezi olaylarını yanlış olarak değerlendirmiyorum burada, sadece tribünde solcusu, sağcısı, cemaatcisi, putperesti tek başına bıraksın bu tribünü. Sokaklar başkadır, yeşil çimin kenarında ki tribünler başka. Senelerden beri 92-93 sezonu, Samsunspor maçı, Fevzi'nin ayağının altından kayıp giden şampiyonluk gibi travmalar yaşamış bu tribün, sıradan bir derbi maçında bu hale gelerek sahaya inmesi kimseye inandırıcı gelmiyor. Onun için sahaya inenler Beşiktaş'ın kıyısından geçmemiş adamlardır, bakmayın üstünde ki formaya tezgahtan alınan formayla olunmaz Beşiktaşlı. Onun için bu komplo teorileri, en azından benim için. Düşünüyorsun, rakibin 10 kişi, frikik kullanıyorsun şeker gibi yerden, topun başında Muhammed ve Fernandes! Hangi Beşiktaşlı sahaya inmeyi akıl eder ki, Fernandes'in yolladığı topa vurulan kafayla olan golü yada Muhammed'in dokunuşuyla ağlara giden topu hayal etmek varken. Sonra aklın başına geliyor, mantıklı düşünüyorsun komplo değil bu. Çünkü komplo teorisinin dayandırıldığı olaylar o kadar saçma ki, anlıyorsun tribünden bi haber olan, Beşiktaş'ın siyahını -beyazını yeni öğrenmiş '' Çarşıcılık '' oynayanlar bunlar. ''Beşiktaşlı tekbir getirir miymiş?'' Gülmek ne kelime, haykırdık resmen. Tekbir, Beşiktaş'ın reaksiyon sloganıdır. En az 100 kere duymuşumdur, bağırmışımdır. Olayların nasıl başladığını, nasıl geliştiğini tribünden gören, bilen, yaşayan anlattı zaten. Üstünden bir daha geçmeye gerek yok.

Beşiktaş Pazar günü sadece bir 3 puan kaybetti. Elazığ'da, Eskişehir'de kaybedebileceği gibi. Taraftardan yoksun olarak çıkacakları maçlarda sıkıntı yaşayacaklarını zannetmiyorum, zaten dediğimiz gibi taraftar takımı değil, takım taraftarı ayağa kaldırdı. Derslerle dolu olan bir maçtan takımın alacağı dersler belli ama taraftar olarak biz, nereden başlarız, hangi dersleri alırız orası biraz karışık işte.

Şimdi Efendim Şöyle Oldu ...

Anlat bakalım evladım nasıl oldu?

Şimdi savcı bey, biz arkadaşlarla servislere doluşup saat 2 gibi semtten yola çıktık. Durgun sakin ve gergin bir yolculuktan sonra 4 gibi stada vardık.

Gergin mi?

Evet savcı hanım, gergindik. en nihayetinde derbi maçı bu. Rakibin kadrosuna, önceki maçlarına falan bakılmaz. Favorisi olmaz bu maçların.

Tamam. Devam et. Uzatma!

Eyvallah savcı bey. Neyse 4 gibi stada vardık, hemen içeri girdik. Bi defa kombinelilerin olduğu kapıyı çok uzağa yapmışlar. Biz kombineliyiz, o kadar yürümeyi sevmeyiz. Veya oturduğumuz yere başkasının gelip elindeki bileti gösterip burası bizim demesini hoş karşılamayız, mevzu çıkar. Sonuçta ben kombine alırken bana yer seçme hakkı verilmedi, neden biletlilere yer seçme hakkı veriliyor? Adaletsizlik sayın savcı!

Konudan çıkma. Olay gününü anlat. Stada girerken üst baş araması yapıldı mı mesela?

Şimdi savcı hanım, ilk arama noktasından güler yüzümüzle geçtik. Selam verdik, şöyle üstün körü dokundular, çantaya yukarıdan baktılar, sonra devam ettik. Bilet gişesinde güvenliğin elinde bir barkod okuyucu var. Kapılar zaten fıldır fıldır dönüyor, yani bir elektronik mekanizma yok kapılarda. Güvenlik, elindeki barkod okuyucudan kartı okutuyor, yeşil yanınca devam et diyor. Kırmızı yansa ne der veya ne yapabilir? Hiçbir şey. Sonra içeride yine aramaya girdik. Üstün körü bakılırken aklıma ilk gelen 'Bugün epey bir meşale girer bu stada' oldu. Arkadaşın çantasında pankartımız vardı, ona detaylı baktılar, çantayı açıp detaylı aradılar. Zaten o safhada bizim arkadaşlar "Çok detaylı baktı, hiç böyle olmazdı" dediler. Bir de bende çanta var. Adam şunu sordu: "Çantada su şişesi falan var mı?" Lan dangalak, kendin bakacaksın, bana niye soruyorsun. Benim orada vereceğim cevap belli. Al abi su şişesi var, Bak burda içki şişesi var, aha bu silahım, bunlar meşaleler diye hepsini önüne mi dökeceğim? Ara bul! İşinin adı ne?

Hep mi böyle olur üst baş aramaları?

Hem evet hem hayır savcı abim. Yer mekan önemli bu sorunun cevabında. Hayır, bu kadar üstünkörü olmaz başka bir yerde, mesela İnönü'de. Ancak maçına göre de değişir. Çok kişinin geleceği maçlarda aramalar zayıf olur, hemen bakıp içeri gönderirler ki kapıda birikme olmasın diye. Olimpiyat stadı için konuşursak, evet. Olimpiyat stadında üst baş araması göstermeliktir, herkes de bunu bilir. Kapıda bilet okunmaz, ne bileyim zorlasan çift turnike yaparsın, üst baş aramasında şöyle bi dokunur ve geç der. Bunu herkes bilir. Veya siz hukukçusunuz, okumuşsunuz, yalamışsınız, savcı olmuşsunuz; sizi aramazlar, arayamazlar mesela. bizim bi avukat arkadaş var, ordan biliyorum.

Konudan çıkma. peki içeri girdiniz?

O stadı yapanın da yaptıranın da allah bin türlü...

Küfretme, beddua okuma!

Ama okunmayacak gibi değil savcı bey? Milli servet israfı. Oraya stat mı yapılır, öyle stat mı yapılır? Bu şehre iyi ki olimpiyatları vermemişler. Çok para çöpe giderdi tıpkı bu stat gibi.

Siyasi mesajlar verme!

Siyasi mesaj vermiyorum, inşaat mesajı veriyorum, şehir bölge planlama mesajı veriyorum, sportif mesaj veriyorum. Şu hani "Statların şehrin içinde işi yok, bütün statlar şehrin dışında olmalı" diye bik bik konuşan dangalakları olimpiyat stadına götüreceksin aslında. Görecekler şehrin dışındaki statta ebelerinin bir yerlerini onlar.

Küfür etme demedik mi?

Dediniz mi? Küfür mü ettik ki?

Uzatma, laçkalaşma, devam et!

"Bekleme yapma, devam et" der gibi oldu. İyice polis devleti olduk... Neyse, doğu tribününe girdik, bir de baktık ki ne görelim, bütün tribün baştan aşağı pankartlarla dolmuş, bizim pankarta yer kalmamış. Dedik belki zorlarsak kuzey tribün tarafında en sonda biraz boşluk var, oraya sığıştırırız pankartı. Bu arada biz güney tribün tarafındayız. Neyse, bizim uşaklardan biriyle düz koşuya başladık, yeri kapmasınlar diye. Biz oraya vardık, pankartı açtık ki sahadaki güvenlik görevlisi ne dese beğenirsin: "Saha içine girin de öyle asın pankartı"? Ulan stat bu, saha içine girmek o kadar kolay mı? Bilsek karşı tribün bomboş, oraya asardık değil mi?

Yani güvenlik sizi içeri mi davet etti?

Sadece bizi olsa yine iyi. o büyük pankart prova amaçlı açıldı. uzun yapmışlar zaten, sahaya kadar uzanıyor. Sonra sahanın içine yüzlerce taraftar aktı pankartı tutmak için. Hadi doğu tribünden inenler neyse, kuzey tribünün doğu tarafından da inenler oldu. sonra baktılar sahaya inmek çok kolay, kuzey tribünün yarısı doğu tribüne geçmeye başladı. Her geçen bizim pankarta basıyor. Nasıl sinirlendim sayın savcı. Kaç kişiye küfrettim suratına bakarak kaç kişiye yumruk gömdüm saymadım bile. Bi tanesi yere düştü ben yumruğu gömünce. Birisinin suratına vurdum karşılık bile vermedi. Ordan bin tane adam geçti.Bizim pankart da kirlendi haliyle. Allahtan yıkanabilir, yıkayacaz pankartı.

Yani kuzey tribünden binden fazla taraftar doğu tribününe geçti doğru mu?

Doğrudur.

Peki bu geçen taraftarların ortak bir özelliği olabilir mi?

Tek bir ortak özelliği olabilir, fırsatçı olmaları. yani sizin maksadınızı anlıyorum, belli bir gruba mensuplar mı diye soruyorsunuz? Hayır. gruplarla alakaları olamaz. Zaten onlar diğer taraftalardı. Hem o grup daha girmemişti. Maçtan 3 saat öncesi bu mevzu. Stat yarı yarıya dolu. O geçenler fırsatçı sadece. Baktılar önlerinde bir engel yok, baktılar herkes geçiyor, onlar da geçti mobese olmayan yerde kırmızı ışıkta geçmek gibi.

Kapıların kırıldığı söylentisi peki?

Doğrudur. Sağlam kapı yapılmaması o stadı yapanların ve işletenlerin hatası. O kadar büyük bir kitle, dışarıda konser bitince aniden kapılara yüklenecek... Bunun bir cezası da olamaz. Eğer cezası olsaydı Fenerbahçe taraftarlarını idam etmeleri gerekirdi. Ayrıca olimpiyat stadındaki her maçta kapıların kırılması, turnikelerin bozulması gibi olaylar yaşanır. Ne ilk ne de son. Bunlara önlem alacaklarını sanmıyorum.

Peki sonrası?

Sonrası, bekleyiş sayın savcı. Bekledik öyle 2-3 saat kadar. Bi paket sigara devirdik. Gerginiz. Sonra maç başladı tabi.

Maç nasıldı peki?

Tebrik ederim, bunu ilk defa soran sizsiniz! Herkes olaylar nasıldı diye soruyor. Bir allahın kulu da ulan maç nasıldı diye sormaz mı? Maç kötüydü sayın savcı. Güzel oynuyoruz, takır takır oynuyoruz ama baskı yiyoruz. Adamların forvetleri basıyor, defanslarında iş yok bu kadar kötü defans olamaz. Bir diğer sorun hava topları. Hava toplarını indiremiyoruz, indirsek de alamıyoruz. Çok faul yapıyor rakip. Zaten insanların hakeme çıldırması bu yüzden oldu. Hava toplarında bir adaletsizlik vardı ki ne siz sorun ne ben söyleyim. Yıllardır maç izlerim tribünden. Hal böyle olunca da ofsaytı faulü falan epey iyi görmeye başlıyorsunuz. Mesela çok az ofsayt kaçırırım. Topçunun düşüşünden faulü falan anlarım. Hava toplarında çok adaletsiz davrandı Fırat. Böyle olunca sürekli gs atağı izliyoruz. Ama ilk yarı denk bir oyun vardı. İkinci yarı adamlar oynadı. Yok fauldü, yok el vardı falan filan. Evet vardıysa da adamlar da oynadı şimdi. Burak dediğiniz emek hırsızı mesela, Selçuk çirkef, hele o Melo dedikleri it yok mu? Şerefsizliğin ete kemiğe bürünmüş hali, tam köpek o herif. Yolda görsem bacaklarını kırarım. Kaç zamandır böyle, sadece bu maç için de değil. Adamın derdi top oynamak değil, halbuki bıraksa bu itlikleri şiir gibi top oynayacak belki de.

Peki Drogba nasıl Drogba

Drogba iyi ya. Herif panzer gibi. Eski Drogba değil diyorlar da herifin ölüsü yetiyor. Yine de yarısı boyutlardaki adam yetti Drogbayı kesmeye. Yani abartılıyor ama yine de çok iyi, sevdim ben. İtlik peşinde değil, topunu oynuyor. Bir de rakipte Sabri diye bi topçu var bak, şahsen onu da çok severim. ama şu memlekete gelmiş en iyi futbolcu mu? Yok. Çok çok iyi ama en iyisi değil. Bir Alex değil diyerek Rıdvan Dilmen'e de selam çakarım hehe

Peki sizin takım?

Zaten Gökhan Töre'yi izleyen birisi bizim takımı da anlar. Tam bir panik hali. Deneyimsizlikten sanırım. Bir telaş içinde panik içinde öyle basit hatalar yaptılar ki. Neyse ama, böyle böyle deneyim kazanacak çocuklar. Yani ben olayı kabiliyetsizliklerine ya da art niyetlerine bağlamıyorum. Çok emek sarf ettiler, ama ah panik olmasalardı. Yoksa eksikleri yok fazlaları vardı rakipten. Zaten ben maç boyunca umudumu hiç kaybetmedim. 2-1 geriye düştük, "Rahat olun atarız 2 tane" diyordum. Ben hala inanıyorum, maç tatil edilmese biz atardık 2 tane. O serbest vuruş gol olmazdı ona inanmıyorum ama sonrasında 2 tane atardık.

Fanatiklik yapıyorsun.

Sayın savcı, biz ümidimizi hiç bir zaman kaybetmedik. Beşiktaş'ın maç aldığı da oldu maç verdiği de. Biz hiç vazgeçmedik. Maç aldığı zaman şımarmadık, maç verdiği zaman çamur atmadık. Sanki yere düşmüş eli dizi yara olmuş küçük çocuk gibi daha bir sardık sarmaladık. Bazılar efkardan dağılır, biz efkarlandıkça toplandık. Bu taraftar Demirören’i gördü, daha nasıl bir cehennem yaşayabiliriz ki? Tüm iğrençlikleri tüm pislikleri gördük, daha beter ne olabilir ki? Tamam şimdiki başkan geri vites ustası, ama yine de gelen gideni aratmadı çok şükür.

Peki olaylarla ilgili...

Lafınızı balla keseyim sayın savcı hanım. Olaylardan önce homurdanmalara bakmak lazım. Herkes Melonun sakatlamak için girip kırmızı kartla çıktığı pozisyonla başlıyor muhabbete. Ama kazın ayağı o kadar kısa değil. Bi defa hakem maçı yönetemedi. Eyyamcılık yaptı. Daha önce de lafını ettim, adaletsizlik vardı sahada. Ve eyyamcılık yaptı. Zaten tribün bi yerde küfretti, sonra alkışlamaya başladı. Sonra bi baktık bu defa da galatasaray aleyhine çalışıyor, eyyam yapıyor. şimdi gözlemci raporlarına falan aldanmayın, biz burda olmuşuz gözlemci, üstelik biz bağımsızız, onlar gibi Demirören talimatlarıyla çalışmıyoruz, Demirören gibi bakanın başbakanın talimatlarıyla çalışmıyoruz. Nitekim biz çalışmıyoruz. Bi kazancımız yok bi kaybımız yok. Bizi satın alacak para yok. Biz gönül adamıyız, adalet hayranıyız ve adalet ilahidir, siz bile sağlayamazsınız, bunu da gördük öğrendik.

Bize neden laf atıyorsun?

Evet, lafın burası siyasi oldu. Siz de iktidar şeysi olmasaydınız!

Atarım içeri!

Hep tehdit hep tehdit... Bir anti teziniz yok değil mi?

Uzatma. Olaydan uzaklaşıyorsun.

Doğrudur. Neyse, mevzu homurdanmalarla başladı. Bunların kalecisi zaten çirkef bi adam. Maç boyu bizim kalecinin zamanla oynadığı yok, ulan bu tipler öne geçti, herif 5 dakkasını yedi maçın. Omzuna temas edilince yere bıraktı kendini. Orada sakatlandığını iddia eden şerefsizler olabilir, yoksa kendileri de biliyor orda neden yere yattığını. Biz sevmeyiz, tiksiniriz böyle ufak hesaplardan, kendi topçumuz yapınca bile sinirleniriz. Ama bazılarının midesi çok geniştir.

Peki centilmenlik dışı hareket olarak görüyor musun sonraki mevzuyu?

Tabi ki. yakışmadı. Seba’nın lafı var, rakibi de yeneceksin, hakemi de yeneceksin. Bi defa, rakibin çirkefleşti diye sen adamlığından vazgeçmeyeceksin. Böyle olmaz. Orda rakibin kalecisi başka hesaplar peşinde koşsun, ama bunun cevabı o adamı madara etmektir. Orda topu rakibe vermek lazımdı.

O halde Melo'nun pozisyonunda tahrik olduğunu kabul ediyor musun?

Orada tahrik değil, insanlıktan çıkma vardı. İtlik yaptı. ne olursa olsun, sakatlamak için girdi. Mekanı cehennem olsun o köpeğin. Tribünlere oynuyor. Hangi futbolcu rakibini sakatlamak için hamle yapar? İnsanlık dışı! Çok şükür bizim formamızı giymiyor. Biz sporcunun karakterli olanını severiz, it olanını değil. Allah bin türlü belasını versin, İnşallah kasıtlı olmadan birisi bacağını eline verir, boynunu kopartır o namussuzun. Sahaya girecek kadar alçalsaydım ben yapardım.

Peki olaylara dönelim.

Şimdi olaylar dediğinizde tahrik edici birkaç unsur var. Birincisi hakemin adaletsizliği. İkincisi kalecinin çirkefliği, üçüncüsü kırmızı kart pozisyonunda rakibin insanlıktan çıkması. Ama bütün bunlar tahrik edici unsurlardır. Asıl mesele sahaya girişin bu kadar kolay olması. O zamana kadar birkaç defa sahaya girilmiş olması, o pankartı açmak için veya kuzey tribünden doğu tribüne geçişler vesaire.

Adımını atsan sahadasın yani?

Adımımızı attık, ordan biliyoruz. Şimdiye kadar kaç defa pankart astık. Kırmızı çizginin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Güvenlik görevlisi bizi sahaya davet etti. Var mı böyle bir şey? Veya kuzey tribünden doğu tribününe bin tane adam geçti, önlerinde hiçbir engel yoktu. Var mı böyle bir şey? Sahada demirlerin olmamasından falan bahsetmiyorum. Tamam, o engeli yürüyebilen herkes aşabilir. ama bir güvenlik görevlisi de karşılarına çıkmadı ki? Veya doğu tribünün alt katında o büyük pankart açılırken, seremoni sırasında bile doğu tribün alt katından kaç kişi sahaya girdi. Daha doğrusu saha da değil, koşu pistine girdi. Sonra tribündeki yerlerine döndüler ama girilebileceği görüldü. Kırmızı çizgilerin olması lazım. Ama bunlar olimpiyat stadında yok.

Maçın sonunda neden girildi sahaya?

Şişelerden. Kırmızı kart çıkınca futbolcuların kavgası başladı. Bunun üzerine üst kattan su şişesi atılmaya başlandı. Su bardağı değil, su şişesi. Böylece yeri gelmişken üst aramalarındaki zaafları da tekrar hatırlatırım. Neyse, şişe atıyor bazı dangalaklar, ama atılan şişeler alt tribünde patlıyor. İnsanlar da kendilerini korumak için sahaya girdi, amaçları atılan şişelerden kaçmaktı. Sonra baktılar, taraftar sahaya giriyor sandılar, hayde deyip sahaya daldılar. Yani sahaya adımını ilk atanlar sadece kendilerini korumak istediler. Ama bunun üzerine fırsatçılar sahaya girdiler. Neye kime hizmet ediyorlar bilinmez.

Sahaya girerken tekbir sesi getirdiler mi?

Ne zaman ortam gerilse, tribünde veya sahada mevzu çıksa tekbir getirilir. "ya allah bismillah allahuekber" diye ses yükselir tribünden. Ne ilkti, ne de son olur. Ayrıca o ses sahaya girenlerden değil tribündekilerden geldi.

İlk nereden girildi sahaya?

Doğu alt.

Çarşı grubu nerde?

Doğu üst. Koşsalar sahaya ulaşmaları 5 dakikadan fazla sürer.

Peki 1453?

Kuzey alt hemen saha dibi batı tarafı. Ama kuzey tribünden ilk olarak doğu tarafı sahaya girdi. Şimdi herkes gruplara iftiralar atıyor. Ne Çarşı girdi, ne de ilk 1453 girdi. Çarşı grubu sahaya hiç girmedi, dönüşte dedikodular çıktı, yok efendim sahaya girip taraftarı dövmüşler falan diye ama muazzam bir bilgi kirliliği vardı. Yok efendim maçta 4 tane savcı varmış. Zaytung haberi bu, doğru sandı herkes. Şansal Büyüka demiş ki statta beyaz sandalyelerin ne işi vardı, bu sandalyeler nerden çıktı? Adamın yayınladığı maçtan haberi yok. Saha kenarındaki polisler bizim kucağımıza mı oturdu sanıyorsunuz? Onların sandalyeleriydi. Ama polisler kaçarken sandalyelerini almayı unuttular. Öyle muazzam beyinleri var.

Peki ilk polislere mi saldırıldı yoksa futbolculara mı?

İlk olarak kimseye saldırılmadı. Sahaya girenler şişelerden kaçıyordu. Sonra fırsatçılar girip futbolculara koşmaya başladılar. Sonra polis sayısı arttı, takviye geldi. Bunun üzerine insanlar polislere saldırmaya başladı. Zaten memleketin düzeni değişti. Artık emniyet teşkilatına zerre güven ve saygı kalmadı. Emniyet şu Gezi ve sonrasında oluşan rezil imajını asla düzeltemez. Çok acılar çektirdiler, çok insafsızlık yaptılar, şimdi bunun cezasını çekiyorlar. "Her yer Taksim her yer direniş" diye bağırıyoruz, iyi, hoş da; olimpiyat stadının orta yerine barikat kurmak nedir?

Daha önce böyle bir şey oldu mu hiç?

Önceden hep merak ederdim. Ne üzerine, yani nasıl bir şey olacak da taraftar sahaya inecek isyan edecek. Cevabı basitmiş, polis korkusu yerini polis nefretine bırakacak, adaletsizlik alıp başını yürüyecek, ve adımını atsan saha içine girebileceksin. Böyle olunca saha basılıyormuş demek ki. Daha önce olmadı. Bundan sonra olur mu? Sanmıyorum. bu taraftar Hüseyin Göçek'in yönettiği gs maçını da izledi. Nasıl şike yapıldığını da gördü, aynı emek hırsızlarının tiyatrosunu daha önce de izledi. Ama o zaman İnönü’de, daha bilinçli bir kitle vardı, ve tribün Beşiktaş taraftarıyla doluydu.

Yani şimdi Beşiktaş taraftarıyla dolu değil miydi?

Kastettiğim şey farklı. Tribünün tozunu yutmuş adam vardır kalpleri Beşiktaş sevgisiyle doludur. Ama bir de fırsatını buldukça gelen, nefretiyle hareket eden, Beşiktaş sevgisi olmayan, sadece gsden fbden nefret eden zararlı bir kitle vardır. Bunlar Beşiktaş taraftarı değildir, sevdalı değildir, nefretle doludur. sevecek boyutta kalpleri yoktur, bütün hayatları nefret üzerine kuruludur. Yoldan geçeni vuracak kadar korkaklardır. Ve bu tip iğrenç kitleler bütün tribünlerde vardır. Üstelik en az Beşiktaş tribününde vardır.

Peki maçın 80inci dakikasında çıkan kavga?

Görmedim. üstelik üst tribündeydim, yani büyük bir kavga çıksa görürdüm. Hele taraftar grupları arasında kavga çıksa zaten herkes görürdü. Ama bahsi geçen kavgayı kimse görmedi. Zaten kavgalar çoğunlukla devre arasında çıkar. Kimse maçla ilgilenmezken kavga etmek daha kolay olur. Kavgalık bi durum olsaydı 80inci dakikada çıkmazdı, maç bittikten sonra çıkardı. Böyle durumlarda ancak 2-3 kişi dalaşır, sonra maç bitince kitleler "nerde kalmıştık" deyip harekete geçer.

Olayların siyasi boyutu olabilir mi?

Hayır. Spontane gelişen hadiseler. ne siyasetle ne de taraftar gruplarıyla alakası var. Çarşı yaptı diyenler Çarşının tribünde nerede durduğunu bile bilmiyor. Gerçek Beşiktaş taraftarı bu yaşananları engellemeliydi diyorlar mesela. Ne yapacaktık, maçın son on dakikasında set mi çekecektik tribünün önüne? Güvenliğin işi bu, taraftarın değil. Ama güvenlik bunu yapmayacağını yapamayacağını söyleseydi, yapardık da, sorun değil.

Siyasi bir plan veya provokasyon olabilir mi?

Olaylar esnasında hayır. Kendiliğinden gelişti. İlk etapta kendilerini korumak için sahaya girenler zaten yerlerine dönerdi. Ama sonradan sahaya o fırsatçılar girince artık geri dönülmez boyutlara ulaşıldı.

Siz hep üst kattan mı izlediniz. Yani olaylara uzaktınız?

Olaylar başladıktan sonra bizim pankartı kesmeye başladık birisi çalmasın diye. Sonra baktık mevzu uzadı, biz de iki kişi aşağıya inip pankartı toplamaya başladık. Sahadaki taraftarlar arasında da kavgalar vardı. Kimdi bunlar niye kavga ediyorlar anlamadık incelemedik. Pankartı toplayıp olay mahalinden uzaklaştık. Şu şunu dövmüş, şu şunu yapmış, beni ilgilendirmez. Bizim lugatımızda pankart namustur, biz büyüklerimizden böyle öğrendik. Pankartımızı toplayıp tekrar üst kata çıktık. Sonra da dönüş yoluna geçtik zaten. Ama maç yeniden başlasaydı nerede olursak olalım geri dönerdik, gerekirse koşa koşa...

Sonrasında sosyal medyada ve basın yayın kuruluşlarında çıkan haberler peki?

Hep yalan hep yanlış. Şu dört savcı meselesi, sosyal medyada o kadar çok yer buldu ki? Zaytung memleketin en doğru haber yapan yayın organı olmuş insanların gözünde. Beyaz sandalyeler nerden çıktı diye soruyor lig tv'nin başındaki adam, sanıyor ki polis bizim kucağımıza oturup maçı izledi. adamlar saatler süren haber programları tartışmalar yapıyor, içlerinden bir tanesi bile maçta yok. Yılmaz Özdil köşe yazısı yazmış, kıçınla bile gülmezsin. Karanlık böyle birşeydir işte. Kimsenin tek satır bilgisi yoktur, ama herkes o konuda kitap yazacak kadar yorum gücüne sahiptir. Hakan Şükür yorum yapıyor, tasması kimde herkes biliyor. Suat Kılıç zaten kına peşinde, tek derdi memleketin kına stokları olmuş, muhalefet liderleri falan... Ülke siyaseti iyice batmışken anarşinin neden çıktığını anlayabilen yok. Bakan kör olmak böyle bir şey olsa gerek.

Polisin olaylarda etkisi var mıydı?

Polisin bugünle ilgisi var. Öyle adaletsizlikler yaptılar ki insanların polis üniforması görünce mideleri bulanıyor. Ama o gece yaşananlar saha polislerinin işiydi. Hakemi futbolcusu falan hepten bir kışkırtınca insanlar da zıvanadan çıktı. Başka yerlere çekmeye gerek yok.

Sonrasında oluşan komplo teorileri peki?

Sayın savcı, maçtan sonra herkes arayıp olayların nedenini soruyor. Bir de anında diyor ki şunlar yapmış bunlar böyle demiş. Herkes bir manyak. Herkes olayları acaba şunlar mı çıkardı diye soruyor, ama cevabı bir tek Fernandes verebiliyor. Zeki adamın hali başka... Şimdi oturdukları koltuktan hala klavye parmaklayanlar var, komplo teorileriyle soluk alabilen garip insanlar var. Bu insanlar susmayacaklar. Çünkü bu işten bir çıkarları var. Mehmet Baransu çıkıp bu konu hakkında konuşuyorsa bu mevzuların temiz olduğuna inanmak çok zor. Kim kimin maşası bilmiyorum ancak Beşiktaş taraftarı kimsenin maşası değildir bunu iyi biliyorum. İt ürüyecek kervan yürüyecek... Melih Gökçek istediği kadar çocuk yapabilir...

Bütün bu olayları Beşiktaş'ı bitirme hareketi olarak görmüyorsun yani?

Beşiktaş tarihinin en büyük haini (hem boyut hem icraat olarak) Yıldırım Demirören'dir. Bu adam kadar ağır Beşiktaş zararlısı olamaz. Ve Demirören şimdi federasyon başkanı. Elinden geleni ardına koymayacaktır. Canı sağ olsun  ardına koymasın. Biz yolumuza bakarız. Puan mı kesecekler, yine kazanırız. Seyircisiz mi oynatacaklar, yolun kenarından bağırırız. Ligden mi düşürecekler, alt ligde şampiyon oluruz. Zaten hep adaletsizlik, azıcık daha adaletsizlik yapsalar ne olacak? Küfür işitecekler ve biz yolumuza devam edeceğiz. Biz ciğerlerimizden değil Beşiktaş'tan nefes alıyoruz sayın savcı. Öyle bir içimize çekiyoruz ki tertemiz havayı, dudak tiryakiliği değil, ruhumuz serinliyor. Düştükçe toparlanırız, bir el uzatan buluruz, düşen biri gördü mü elimizi uzatırız. Ama düşürenleri de affetmeyiz. Yani sayın savcı, sizin yaptığını adaletsizliği biz yapmayız.

O ne demek şimdi?

Kaç kişi gözaltına aldınız o gün saha içine girenlerden? Kaçı hakkında nasıl bir işlem uyguladınız? Bir sene spor müsabakalarından men cezası öyle mi? Sevsinler sizin yargınızı da infazınızı da...

Hakaret etme!

Sevgiyi hakaret olarak mı görüyorsunuz?

Bizim kararlarımızı senin sorgulama hakkın yok.

Ama sizin, benim kararlarımı sorgulama hakkınız var? Hadi diyelim bu hakkı ben verdim, o halde neden hakkaniyetle uygulamazsın? Adamlar saha içine girmişler, sen bir sene men cezası verirsen o adam bir sene sonra yine girer, üstelik öyle "eyvallah" deyip de çıkmaz. Sonra bir sporcuya zarar verildiğinde, bir hakeme ya da, bunun suçlusu yine biz oluruz öyle mi? Beşiktaş kulübü cezalandırılsın, Beşiktaş taraftarı cezalandırılsın, ama suçlular bir sene evlerinde otursalar yeter? Aferin size...
Başka verecek ifadem yoktur, adaletinize güvenim de yoktur.


iddia:

Zanlının sahaya girdiği ifadesinden anlaşılmış olunup, rakip takım futbolcusuna kastı olduğu kendisince itiraf edilmiştir. Siyasi kaygılarla bu eylemleri gerçekleştirdiği anlaşılmış, bütün bu ifadeler neticesinde Manuel Fernandes'in 18 maç cezalandırılması talep edilmektedir. Yüce türk milleti ve padişah hazretlerimiz adına gereğinin infazını arz ederim.


bizim hentbol takımı çok değişik

".......
Ya bizim hentbol takımı çok değişik, ya da çok değişik adamlarla kurulu bi takımımız var, ya da bütün değişik adamlar bizim takımda.
Takımın oyuncusu sen salona girdiğinde seni "hoşgeldiniz" diye karşılıyor. Bir yere kadar normal denebilir ama bu adam yabancılardan biri. Peşine naber diyor. Bir diğeriyle karşılaşıyosun, abi tebrikler diyosun, kutluyosun, elinize sağlık diyosun, adam dönüyor sizin elinize sağlık... Abi diyosun, niye siz şampiyon oldunuz? olsun diyo bizim işimiz bu, çıkıp oynuyoruz. ben de diyorum, bizim işimiz de bu, maça geliriz. Biriyle muhabbet ediyosun, diyo ki "niye Ankara'ya gelmediniz? çok iyiydi!" Bu takım bambaşka bi takım la, olm bu takımın maçına gelin la.... Maça gitmiş gibi olmuyor, akraba eş dost ziyaretine gelmiş gibisin o salonda.
......"

https://twitter.com/DirenJK

gerçekten de, bizde çok sakat var...

göt korkusu sarmış dört bir yanımı

"Bu konuda bana talep geldi, ben de aday olup hesap soracağımı söyledim ama sonra beni seçmediler"
 m.aksu

"Artık Demirören dönemi kapanmıştır. Kendisi federasyon başkanıdır. Kongredeki rakibimiz Fikret Orman'dır. Bir hesap sorulacaksa, hesap soracağım deyip sormayandan soracağız"
m.aksu

"Nihayetinde Yıldırım Bey de doğru yapmıştır, yanlış yapmıştır, bunları zaten tartışıyoruz. Ortada bir hesap varsa oturup bunu Yıldırım Bey ile tatlı bir şekilde konuşuruz. Varsa bir hesap, oturup Yıldırım Bey ile hallederiz"
s.adalı

kısa ve öz: demirörenden bu adamların bu kadar korkmasının nedeni nedir? beşiktaşa yaptıkları malum olan bu şahısların amacı ve maksadı nedir?
murat aksu, yıldırım demirören karşısında seçime girdiği zaman kendi hür iradesi ve fikirleriyle değil, camianın baskısıyla demirörenden hesap soracağını ancak seçilmediğini söylüyor. yani şunu demek istiyor, kendisinin demirörenden hesap sormak gibi bir niyeti hiçbir zaman olmadı, camianın baskılarıyla bu söylemlerde bulundu.
özür dileseymiş keşke demirörenden? "abi ben iyiyim de çevrem kötü" deseymiş? affet beni yıldırım başkan deyip elini eteğini öpseymiş?
gerçi camia baskılarıyla hesap sorma söylemlerinde bulunup sonra çark eden fikret orman'dan ne farkı var?
bununla birlikte hiç edilen tarih, dolandırıcılık ve sahtecilik düzeyinde yapılanları oturup demirörenle tatlı tatlı konuşacak kişinin ben aklından şüphe ederim!
bütün bunlardan daha elim daha vahim olmak üzere: "aklanın da gelin" denilen bir kişinin henüz aklanmadan başkanlığa aday olması pişkinlik ötesindedir. adalete güvendiğini söylemiş serdal adalı, hangi adalete güveniyor? o adaletin o süreci nasıl işlettiğinin farkına varamıyor mu? kendisine istediği kadar güvensin, inansın; bunu kendisinden başka kaale alan olabilir mi?

mevcut başkan adaylarından hiçbirisi birbirinden farklı değil.
vizyonu ve projesi olmayan fikret orman, lekesi üzerinde serdal adalı, ve geçmişin muhalifi bugünün demirörencisi murat aksu. hepsini de sarmış bi korku...

seba neden seba'ydı? ciğersiz değildi de ondan...

ve maalesef beşiktaş kongresinin de hali ortada!
o yüzden, imkanı olanlar, fikri hür vicdanı hür olanlar beşiktaş kongresinde yer alsın. amaç temizlikse önce bu korkaklardan kurtulmak gerek, bunun için de kongrede fikri hür vicdanı hür insanlar gerek...
böyle gelmiş böyle giderse bu kulübün kapısına kilit vurulur!
korktuğunuz şey yıldırım demirören gibi beşiktaş hainleri ve onun şakşakçı adayları değil, beşiktaşın batışı olsun!
let the power be with you!

bu arada: tarihi eserleri çanak çömlek diye nitelendirip, taksim parkı mevzusunda "tarihe sahip çıkıyoruz" diyerek tarihi avm'leri inşaa eden (bu kişiler demirören'in avm yapmasına da olanak sunmuşlardır), şehrin nadide parklarından birindeki ağaçları deviren, şehrin ormanlarını köprülere kurban veren ayran kafalılardansa, şu memleketin bütün ayyaşlarının kusmuklarını tercih ederim! iğrençsiniz i...

q7 göztepeye?

"bir yanda çıldırt bizi delirt bizi" diye bağıran coşkulu taraftar kitlesi, diğer yanda "yıldırım demirören yeter" demekten çekinmeyen taraftar kitlesi. ikincisi ilkinin lincine maruz kalırken bile davasından vazgeçmedi. bizim tarafımız hep belliydi. top ayağına yakışsa da, futbol demek beşiktaş demekti. cebinden paralar saçılsa da, beşiktaşı dolandıran haindi!
aslolan beşiktaştır, gerisi teferruattır!
hz. gutiler q7'ler havalarda uçuşurken, metin ali feyyaz'ın özlemini hissedenler bir yanda; ahmet dursun seba gitsin diyenler öte yandaydı. biz galiba söz konusu beşiktaş olunca tepeden tırnağa muhafazakar oluyoruz. ahmet gideydi de sebasız kalmasaydı camia, veya gutiler q7ler matin ali feyyazları sırtlarında taşısaydı keşke...
en büyük umudumuz oğuzhanlı velili olcaylı beşiktaştı, onlar da büyüyecek kirlenecek, amatör ruh yeşil kağıtların çek defterlerinin zulmüyle mahvolacak elbet de... çok hızlı olmasın yeter!
direnmek güzel! elden geldiğince, "çıldırt bizi delirt bizi başgaaaan" diye ağzından salyalar saçanların arasında "ne bir kızı sevmek, ne bir lokma ekmek, seviyoruz seni baki mercimek" diyebilmek güzel...
şu sıralar gazetelerde querasma'nın, türkiyenin en şikeci en şaibeci en pis en çirkef ve en ezik takımıyla pazarlık masasına oturduğu konuşuluyor. dilerim pazarlıklardan sonuç alınır, ve querasma'yı sarı kırmızı formayla da seyrederiz... yanlış anlaşılmasın, şanlı gözepe kadrosunda... siyah beyazdan sonra, galatasaray sarı kırmızısını kaldırabilecek mide yoktur galiba?
son derece rahatım, ve bu pazarlıklardan inanılmaz zevk alıyorum. q7 diye ölen biten hayranlarının da aynı camiaya bir an evvel transfer olmalarını ümit ediyorum. hatta galatasaray camiasına yıldırım demirörenin transferini de bekliyorum, ne de olsa senelerdir aynı masada dirsek çürütüyorlar? ne de olsa mentalite olarak feci uyuşuyorlar. ama demirören içindeki fenerbahçe sevdasından nasıl kurtulur onu bilemiyoruz tabi...

herşey, herkes gelir geçer. beşiktaş büyüktür. koca kafalı sırtlanlardan bile kurtulabilmiş (daha tam olmasa da) beşiktaş camiası bu tip gündelik sevdalılardan da kurtulacaktır. çünkü beşiktaş büyük taştır, altında kalırlar taşıyacak gücü olmayanlar.

Millete ne diye zulmediyorsun, ETME!!!

yakın bir zaman evvelinde sayın başbakan recep tayyip erdoğan'ın bir açıklaması vardı:

"Çocukların feryadı arşı inletirken, biz susan dilsiz şeytanlardan olmayacağız. Ey Beşşar Esad, vallahi bunun hesabını vereceksin. Allah izin verirse bu caninin bu katilin dünyada hesaba çekildiğini görecek ve bundan dolayı da hamd edeceğiz"

Çocukların feryatları arşı inletirken, biz susan dilsiz şeytanlardan olmayacağız. Ey Tayyip Erdoğan, vallahi bunların hesabını vereceksin! Allah izin verirse senin caniliğinin bu dünyada da hesaba çekildiğini görecek ve bundan dolayı hamd edeceğiz!

(dış siyasete girmeyeceğim, ülke gündeminde rezaletin önde gideni var zaten. devlet erkanının bundan haz duyması da zaten.... dediğim gibi, bu mevzulara girmeyeceğim. )

senin polisin, senin devletinin polisi nedensiz yere saldırıp kan akıtıyor, göz yaşı akıtıyor. sivilleri hedef alıp zulmediyor. senin polisin sivillere nedensizce saldırıyor, ve milletin adaleti önüne çıkacaklar!

bütün beşiktaş taraftarlarına sesleniyoruz, elinizdeki görüntüleri şov amaçlı kullanmayın. "vah tüh aman şunları da yaptılar" diyerek köşenize çekilip susmayın. bilinçli olun. bu rezilliği, size yapılan bu zulmü dünyaya duyurun!

bizim elimizde görüntüler var. bu görüntüler spor severlerin, taraftarların devlet şiddetine maruz kaldığını ispatlar nitelikte. bu görüntüler devlet memurlarının spor severleri ağır bir şekilde tahrik ettiğini gösterir nitelikte. bu görüntüler silahlı personelin silahsız halka zulmettiğini ispatlıyor. bu görüntüler spor severlerin nasıl bir zulme maruz kaldığını gösteriyor.

biz bu görüntüleri fifa, uefa, uluslararası olimpiyat komitesi gibi kuruluşlara göndereceğiz. ve kendilerinden, türkiye sınırları içerisinde düzenlenmesi düşünülen uluslararası spor faaliyetlerine müsade göstermemelerini isteyeceğiz.

olimpiyat düzenlenecek? amaç ne? dünyanın bütün milletlerini bir araya getirip hepsini biber gazı manyağı yapmak mı? türk polisinin sadece türk milletinden değil bütün dünya uluslarından sivillere çocuklara masumlara zulmedeceğini ispatlamak mı?

buna müsade edilemez!

sporun dostluk ve mücadele ruhu olduğunu bilen beşiktaş taraftarı bu zulüm ve leke karşısında sessiz kalmamalıdır.

lütfen, elinizdeki görüntüleri, bu vahşeti dünya milletlerinin yaşamaması için, uluslararası spor komiteleriyle paylaşın.

ioc: http://www.olympic.org/
fifa: http://www.fifa.com/
uefa: http://www.uefa.com/

bir bahar akşamı

son 180 dakika
son 150 dakika
son 90 dakika
son 45 dakika
son yarım saat
son 5 dakika
2 dakika ne be! az daha ekleyin, bitirmeyin şu maçı...
herşey yıllar öncesinden başladı. beşiktaş haini yıldırım demirören ve ondan eksik kalmayan yönetimi stadı şimdi yıkıyoruz, ilk kazmayı mayısta vuracağız diye diye senelerce bir tedirginlik oluşturdular. ama demirören bin lafının tekini yerine getirdiğinden midir bilinmez pek de kaale alınmıyordu bu laflar. ve çok da korkutucuydu. fulyadaki araziyi hiç eden demirören dolmabahçeye stad değil ancak avm dikerdi. şükürler olsun ki gitti...
fikret orman yönetiminin artık plan projelerle tarihlerle ve ihaleye çıkarak acı gerçeği yüzümüze vuruyordu:
inönü stadı yıkılacak.
stadın yıkılması neyse, hafif bir burukluk ama insanlar mevcut hükümete ve padişaha o kadar güvensiz ki, şu masumluğumuzla nasıl mağdur edileceğimizi hiçbi zaman kestiremeyeceğiz.
beşiktaş futbol takımı beşiktaşta maç yapmalıdır. ancak her devlet yetkilisi, "şehrin en güzel yerinde stad mı olur, bunu şehrin dışına taşımak lazım" şeklinde görüş bildirdiği için, inönü stadının yıkılması demek tedirginliğin başlaması demekti. takasa gidilip başka bir yer gösterilebilirdi. ancak beşiktaş taraftarı tek bir şartla bunu kabul edebilir: swiss oteli yıkıp stad yapın, mevcut stadın arazisini ancak öyle alabilirsiniz.
hele bugün padişaha bile küfredildi ki, gel gör halimizi... ben o stadda yeniden maç izleyene kadar bu tedirginliği yaşarım arkadaş. sırf küfredildi diye hünkarımız, haşmetini bilmem naptığımızın padişahı o stadı kendi elleriyle yıkıp orayı bir yalayıcısına peşkeş çeker mi çeker... ve hatta biz alnımızın terini döksek bile "siz bir hiçsiniz, bizim sayemizde burdasınız" bile diyebilirler. daha önce başkalarına demediler mi? gerçi onlar zerre alın teri dökmediler, bir yandaşla takasa girip stadlarını devlete diktirdiler de neyse... girmeyelim o konulara... neyse, bugünden itibaren o stadın birilerine hediye edileceğinden ve beşiktaşın beşiktaştan kovulacağından endişeleniyorum. bunlar olursa terörist olurum yemin ediyorum. oraya stad dışında dikilecek her türlü binaya karşı her türlü terör eylemini gerçekleştiririm.
ne diyordum? yaşlanıyorum galiba, ya da yorgunluktan mı bu halim? düşünmek bile zor geliyor... konudan konuya atlıyorum...

yorgunluk?
ne de tatlıdır yorgunluk...
günler öncesinden pankartlar yapmak, onları stada asmak, sonra maça saatler önce girmek, merdivenleri defalarca inip çıkmak... ne de tatlı bu yorgunluk?
ah o biber gazı da icat edilmeseydi?

bu memleketin polisinin asayişle ne alıp veremediği var anlamak zor! neden çevik kuvvet personeli vatandaşa karşı bu kadar acımasız ve insafsız? hepsinden öte anlayamadığım, bir çevik kuvvet polisinin (b-05-031 kask numaralı) tribündeki taraftara jopunu kaldırıp "siz göreceksiniz bunu bi taraflarınıza monte edecem" der gibi tavırlara girmesi niye? elimizde görüntülü kayıtları var o devlet memurunun, ve hakkında şikayetçi olacağız. o tahrikinden sonra ben de kendisine feci hakaretler ettim, kabul ediyorum, ve biliyorum ki benim görüntülü kayıtlarım da var polisin elinde. ancak unutmayalım, ben polisi tahrik etmiyorum, polis beni tahrik ediyor.
çoluğuyla çocuğuyla gelmiş insanlar tribüne. güzel bir bahar günü. maça saatler var. hepsinde bi hüzün var. sen tazyikli sularla, biber gazlarıyla neden saldırırsın ki masumlara? nedir bu toplum düşmanlığı? türk polisi neden türk milletinden bu kadar nefret ediyor? türk milleti ne yaptı türk polisine? stadın içinde, anasının babasının yanında uslu uslu oturup ömrü boyunca anlatacağı hatıralar biriktiren çocuklar ne yaptılar türk polisine? o çocukların gözlerinden akan yaşlardan daha kıymetli ne var? ve neden türk polisi asayişi bozuyor birisi çıkıp izah etsin allah aşkına!
evet evet, yaşlanıyorum... konuyu dağıtıp duruyorum. yaşlılıktan değil belki de. hala burnum yanıyor. biber gazı çıkmadı bünyemden! biber gazını bulanın da kullananın da...

yağmaya değinmem gerekiyor.
kale direğini parçalayıp sırtlayıp götüren şahıs, nerene sokacaksın onu acaba?
maçın bitişiyle sahaya akın başladı. oturduk güzel güzel izliyoruz tribünden. bi baktık bizim pankart yok. haydaa! koştur koştur yetiştik bölgeye. o hengamede o mahşeri kalabalıkta elinde pankart olan birilerini arıyoruz. baktık koltuğunun altına almış brandayı, yürüyor sırıtarak. diyorum bunu nerden aldın, şurdan diye gösteriyor. ver diyorum benim pankartım. yok diyor. şu blogtan şimdiye kadar hiç küfür etmedim. kutsala saygım da vardır. ama küfretmeye de hiç bu kadar yaklaşmadım.
ulan diyorum, benim pankartımı versene bana. yok abi diyor bunu ben hatıra olarak aldım. ulan diyorum pankart namustur, ben senin namusunu ananı bacını karını kızını alıp evime götürsem hatıra olsun diye, sen naparsın? söyle çünkü ben de sana aynısını yapacam. kan akıttıracak zorla, kesecem bi taraflarını... daha da diyor ki kusura bakma ama sen olsan napardın? hırsızlığı meşru hale getirmek de nedir?
bu arada ona yetişirken eski açıktaki pankartlar gitmiş. neyse ki o pankartları günün anlam ve de önemine binaen yazmıştık. branda gitseydi sıkıntı olurdu.
olsun. pankart namustur arkadaş... ola ki, o iki pankartı:
"beleştepe sana da veda"
"anılara hiç sığar mı inönü"
bu iki pankartı bulursam...
ola ki birinde bi şekilde bulursam, bu pankartları alan kişilerin namusuna ben de kastedeceğim. bilen gören, bir şekilde denk gelen bana ulaşsın! rica ediyorum... ben o pankartları çalan hırsızların namuslarını çalacağım, o hırsızlık yaptıkları ellerini bi taraflarına sokacağım!
neyse, sakinleşelim...
yine de duyurulur:
bu iki pankartımız o yağma o kaos esnasında çalındı. gören duyan bilenler lütfen benimle irtibata geçsinler. o hırsızların çok canını yakmayacağım söz. sadece ellerini bi taraflarına monte edip namuslarına kastedeceğim o kadar...
bu arada, yeniden eski açığa döndüğümde yaşananları da buradan aktarayım:
unibjk'nın pankartı
"sevdan kitap olsun okulda derslere"
o arkadaşlar ceplerinden çıkardıkları harçlıklarla o pankartı yaptırdılar. kaç sene ne çilelerle elden ele taşındı. o pankartta kimlerin ne emeği var bir bilseniz...
adam gelmiş, pankartın iplerini söküyor. sen diyorum uni'den misin? yok diyor. e diyorum napıyorsun. götürüyorum abi diyor. ulan diyorum başkasının pankartını çalmaya utanmıyor musun? yaa nolcak abi baksana diyor... seni yetiştiren ananın babanın ben... yağma içinde ne tutsa ne koparsa kar... sonra alttan çekiştirip pankartı yırtıyor birisi. diğer birisi ucundan çekiştirirken yanındaki arkadaşına "ulan bi asılsak gelir aslında" diyor. ben senin anana bi asılsam gelir aslında... bağırıyorsun çağırıyorsun kızıyorsun, pişkinlik diz boyu, nolacak yaa deyip yoluna yürüyor. bazısı da çıkıp pardon abi diyor, senin pankartın olduğunu bilmiyordum... pardon ya, ben de senin anan olduğunu bilmiyordum....
ne kadar çok fahişe evladı var...
sonra unibjk'dan birileri gelince biraz çıkıştım gereksizce. bu yazıyı okuyorlarsa durumu az buçuk anlarlar. o anın gerginliği ve mide bulantısıyla biraz sert estim gürledim galiba. artık kusuruma bakmasınlar...
neyse, ne diyordum?
sinirden şu günün güzelliklerini es geçtim...
güzel bir akşamdı!

emeği geçenlere teşekkürler...
o stada o tarihi kazandıranlara, o tarihi yaşayanlara, yaşatanlara, alnının terini döküp şerefiyle hakkıyla savaşanlara, saygıdeğer rakiplere, efsane beşiktaşlılara... teşekkürler herkese...
tribünden kurgulu hayat yaşıyanlara, o tribünlerde ter dökenlere, sesini yükseltenlere, beşiktaşı düşünenlere, helalinden galibiyetler ve mağlubiyetler yaşayanlara, her halukarda orada olanlara...

teşekkürler herkese...

bu asla veda değil, biz yine geleceğiz!

Rengimizle Isıtacağımız Okullar






Siirt Şirvan Taşlı İÖO
Okul Müdürü: Samet Özdemir
Adet: 28



Asmalıköyü BS İÖO (Diyarbakır)
Okul Müdürü: Mehmet Emin Akdemir
Adet: 10



Aşağı Telçeker İÖO (Ağrı)
Okul Müdürü: Seher Altıntaş
Adet: 28



Görgü Köyü İÖO (Muş)
Okul Müdürü: Öner Yaman
Adet: 35



Rengimizle ısınmayı bekleyen okullarımız. Adetler, okulların mevcut durumlarına göre belirlenmiştir. Mevcut rakamın üstüne çıkıldığı takdirde, ısınmayı bekleyen diğer okullarımız ile irtibata geçilecektir.


Okullar ya direkt bizimle iletişime geçmiştir ya da bubenimkoyum.com sitesi üzerinden talepte bulunmuştur. Talepte bulunan yeni okullar geldikçe bloglarda paylaşılacaktır.

Kargo için: Recep Özerin / Davutpaşa Cad. No: 34 34020 Topkapı/İSTANBUL
Hesap numarası: Yusuf Koç / Yapı Kredi Bankası IBAN NO: TR91 0006 7010 0000 0069 2521 92