Şimdi Efendim Şöyle Oldu ...

Anlat bakalım evladım nasıl oldu?

Şimdi savcı bey, biz arkadaşlarla servislere doluşup saat 2 gibi semtten yola çıktık. Durgun sakin ve gergin bir yolculuktan sonra 4 gibi stada vardık.

Gergin mi?

Evet savcı hanım, gergindik. en nihayetinde derbi maçı bu. Rakibin kadrosuna, önceki maçlarına falan bakılmaz. Favorisi olmaz bu maçların.

Tamam. Devam et. Uzatma!

Eyvallah savcı bey. Neyse 4 gibi stada vardık, hemen içeri girdik. Bi defa kombinelilerin olduğu kapıyı çok uzağa yapmışlar. Biz kombineliyiz, o kadar yürümeyi sevmeyiz. Veya oturduğumuz yere başkasının gelip elindeki bileti gösterip burası bizim demesini hoş karşılamayız, mevzu çıkar. Sonuçta ben kombine alırken bana yer seçme hakkı verilmedi, neden biletlilere yer seçme hakkı veriliyor? Adaletsizlik sayın savcı!

Konudan çıkma. Olay gününü anlat. Stada girerken üst baş araması yapıldı mı mesela?

Şimdi savcı hanım, ilk arama noktasından güler yüzümüzle geçtik. Selam verdik, şöyle üstün körü dokundular, çantaya yukarıdan baktılar, sonra devam ettik. Bilet gişesinde güvenliğin elinde bir barkod okuyucu var. Kapılar zaten fıldır fıldır dönüyor, yani bir elektronik mekanizma yok kapılarda. Güvenlik, elindeki barkod okuyucudan kartı okutuyor, yeşil yanınca devam et diyor. Kırmızı yansa ne der veya ne yapabilir? Hiçbir şey. Sonra içeride yine aramaya girdik. Üstün körü bakılırken aklıma ilk gelen 'Bugün epey bir meşale girer bu stada' oldu. Arkadaşın çantasında pankartımız vardı, ona detaylı baktılar, çantayı açıp detaylı aradılar. Zaten o safhada bizim arkadaşlar "Çok detaylı baktı, hiç böyle olmazdı" dediler. Bir de bende çanta var. Adam şunu sordu: "Çantada su şişesi falan var mı?" Lan dangalak, kendin bakacaksın, bana niye soruyorsun. Benim orada vereceğim cevap belli. Al abi su şişesi var, Bak burda içki şişesi var, aha bu silahım, bunlar meşaleler diye hepsini önüne mi dökeceğim? Ara bul! İşinin adı ne?

Hep mi böyle olur üst baş aramaları?

Hem evet hem hayır savcı abim. Yer mekan önemli bu sorunun cevabında. Hayır, bu kadar üstünkörü olmaz başka bir yerde, mesela İnönü'de. Ancak maçına göre de değişir. Çok kişinin geleceği maçlarda aramalar zayıf olur, hemen bakıp içeri gönderirler ki kapıda birikme olmasın diye. Olimpiyat stadı için konuşursak, evet. Olimpiyat stadında üst baş araması göstermeliktir, herkes de bunu bilir. Kapıda bilet okunmaz, ne bileyim zorlasan çift turnike yaparsın, üst baş aramasında şöyle bi dokunur ve geç der. Bunu herkes bilir. Veya siz hukukçusunuz, okumuşsunuz, yalamışsınız, savcı olmuşsunuz; sizi aramazlar, arayamazlar mesela. bizim bi avukat arkadaş var, ordan biliyorum.

Konudan çıkma. peki içeri girdiniz?

O stadı yapanın da yaptıranın da allah bin türlü...

Küfretme, beddua okuma!

Ama okunmayacak gibi değil savcı bey? Milli servet israfı. Oraya stat mı yapılır, öyle stat mı yapılır? Bu şehre iyi ki olimpiyatları vermemişler. Çok para çöpe giderdi tıpkı bu stat gibi.

Siyasi mesajlar verme!

Siyasi mesaj vermiyorum, inşaat mesajı veriyorum, şehir bölge planlama mesajı veriyorum, sportif mesaj veriyorum. Şu hani "Statların şehrin içinde işi yok, bütün statlar şehrin dışında olmalı" diye bik bik konuşan dangalakları olimpiyat stadına götüreceksin aslında. Görecekler şehrin dışındaki statta ebelerinin bir yerlerini onlar.

Küfür etme demedik mi?

Dediniz mi? Küfür mü ettik ki?

Uzatma, laçkalaşma, devam et!

"Bekleme yapma, devam et" der gibi oldu. İyice polis devleti olduk... Neyse, doğu tribününe girdik, bir de baktık ki ne görelim, bütün tribün baştan aşağı pankartlarla dolmuş, bizim pankarta yer kalmamış. Dedik belki zorlarsak kuzey tribün tarafında en sonda biraz boşluk var, oraya sığıştırırız pankartı. Bu arada biz güney tribün tarafındayız. Neyse, bizim uşaklardan biriyle düz koşuya başladık, yeri kapmasınlar diye. Biz oraya vardık, pankartı açtık ki sahadaki güvenlik görevlisi ne dese beğenirsin: "Saha içine girin de öyle asın pankartı"? Ulan stat bu, saha içine girmek o kadar kolay mı? Bilsek karşı tribün bomboş, oraya asardık değil mi?

Yani güvenlik sizi içeri mi davet etti?

Sadece bizi olsa yine iyi. o büyük pankart prova amaçlı açıldı. uzun yapmışlar zaten, sahaya kadar uzanıyor. Sonra sahanın içine yüzlerce taraftar aktı pankartı tutmak için. Hadi doğu tribünden inenler neyse, kuzey tribünün doğu tarafından da inenler oldu. sonra baktılar sahaya inmek çok kolay, kuzey tribünün yarısı doğu tribüne geçmeye başladı. Her geçen bizim pankarta basıyor. Nasıl sinirlendim sayın savcı. Kaç kişiye küfrettim suratına bakarak kaç kişiye yumruk gömdüm saymadım bile. Bi tanesi yere düştü ben yumruğu gömünce. Birisinin suratına vurdum karşılık bile vermedi. Ordan bin tane adam geçti.Bizim pankart da kirlendi haliyle. Allahtan yıkanabilir, yıkayacaz pankartı.

Yani kuzey tribünden binden fazla taraftar doğu tribününe geçti doğru mu?

Doğrudur.

Peki bu geçen taraftarların ortak bir özelliği olabilir mi?

Tek bir ortak özelliği olabilir, fırsatçı olmaları. yani sizin maksadınızı anlıyorum, belli bir gruba mensuplar mı diye soruyorsunuz? Hayır. gruplarla alakaları olamaz. Zaten onlar diğer taraftalardı. Hem o grup daha girmemişti. Maçtan 3 saat öncesi bu mevzu. Stat yarı yarıya dolu. O geçenler fırsatçı sadece. Baktılar önlerinde bir engel yok, baktılar herkes geçiyor, onlar da geçti mobese olmayan yerde kırmızı ışıkta geçmek gibi.

Kapıların kırıldığı söylentisi peki?

Doğrudur. Sağlam kapı yapılmaması o stadı yapanların ve işletenlerin hatası. O kadar büyük bir kitle, dışarıda konser bitince aniden kapılara yüklenecek... Bunun bir cezası da olamaz. Eğer cezası olsaydı Fenerbahçe taraftarlarını idam etmeleri gerekirdi. Ayrıca olimpiyat stadındaki her maçta kapıların kırılması, turnikelerin bozulması gibi olaylar yaşanır. Ne ilk ne de son. Bunlara önlem alacaklarını sanmıyorum.

Peki sonrası?

Sonrası, bekleyiş sayın savcı. Bekledik öyle 2-3 saat kadar. Bi paket sigara devirdik. Gerginiz. Sonra maç başladı tabi.

Maç nasıldı peki?

Tebrik ederim, bunu ilk defa soran sizsiniz! Herkes olaylar nasıldı diye soruyor. Bir allahın kulu da ulan maç nasıldı diye sormaz mı? Maç kötüydü sayın savcı. Güzel oynuyoruz, takır takır oynuyoruz ama baskı yiyoruz. Adamların forvetleri basıyor, defanslarında iş yok bu kadar kötü defans olamaz. Bir diğer sorun hava topları. Hava toplarını indiremiyoruz, indirsek de alamıyoruz. Çok faul yapıyor rakip. Zaten insanların hakeme çıldırması bu yüzden oldu. Hava toplarında bir adaletsizlik vardı ki ne siz sorun ne ben söyleyim. Yıllardır maç izlerim tribünden. Hal böyle olunca da ofsaytı faulü falan epey iyi görmeye başlıyorsunuz. Mesela çok az ofsayt kaçırırım. Topçunun düşüşünden faulü falan anlarım. Hava toplarında çok adaletsiz davrandı Fırat. Böyle olunca sürekli gs atağı izliyoruz. Ama ilk yarı denk bir oyun vardı. İkinci yarı adamlar oynadı. Yok fauldü, yok el vardı falan filan. Evet vardıysa da adamlar da oynadı şimdi. Burak dediğiniz emek hırsızı mesela, Selçuk çirkef, hele o Melo dedikleri it yok mu? Şerefsizliğin ete kemiğe bürünmüş hali, tam köpek o herif. Yolda görsem bacaklarını kırarım. Kaç zamandır böyle, sadece bu maç için de değil. Adamın derdi top oynamak değil, halbuki bıraksa bu itlikleri şiir gibi top oynayacak belki de.

Peki Drogba nasıl Drogba

Drogba iyi ya. Herif panzer gibi. Eski Drogba değil diyorlar da herifin ölüsü yetiyor. Yine de yarısı boyutlardaki adam yetti Drogbayı kesmeye. Yani abartılıyor ama yine de çok iyi, sevdim ben. İtlik peşinde değil, topunu oynuyor. Bir de rakipte Sabri diye bi topçu var bak, şahsen onu da çok severim. ama şu memlekete gelmiş en iyi futbolcu mu? Yok. Çok çok iyi ama en iyisi değil. Bir Alex değil diyerek Rıdvan Dilmen'e de selam çakarım hehe

Peki sizin takım?

Zaten Gökhan Töre'yi izleyen birisi bizim takımı da anlar. Tam bir panik hali. Deneyimsizlikten sanırım. Bir telaş içinde panik içinde öyle basit hatalar yaptılar ki. Neyse ama, böyle böyle deneyim kazanacak çocuklar. Yani ben olayı kabiliyetsizliklerine ya da art niyetlerine bağlamıyorum. Çok emek sarf ettiler, ama ah panik olmasalardı. Yoksa eksikleri yok fazlaları vardı rakipten. Zaten ben maç boyunca umudumu hiç kaybetmedim. 2-1 geriye düştük, "Rahat olun atarız 2 tane" diyordum. Ben hala inanıyorum, maç tatil edilmese biz atardık 2 tane. O serbest vuruş gol olmazdı ona inanmıyorum ama sonrasında 2 tane atardık.

Fanatiklik yapıyorsun.

Sayın savcı, biz ümidimizi hiç bir zaman kaybetmedik. Beşiktaş'ın maç aldığı da oldu maç verdiği de. Biz hiç vazgeçmedik. Maç aldığı zaman şımarmadık, maç verdiği zaman çamur atmadık. Sanki yere düşmüş eli dizi yara olmuş küçük çocuk gibi daha bir sardık sarmaladık. Bazılar efkardan dağılır, biz efkarlandıkça toplandık. Bu taraftar Demirören’i gördü, daha nasıl bir cehennem yaşayabiliriz ki? Tüm iğrençlikleri tüm pislikleri gördük, daha beter ne olabilir ki? Tamam şimdiki başkan geri vites ustası, ama yine de gelen gideni aratmadı çok şükür.

Peki olaylarla ilgili...

Lafınızı balla keseyim sayın savcı hanım. Olaylardan önce homurdanmalara bakmak lazım. Herkes Melonun sakatlamak için girip kırmızı kartla çıktığı pozisyonla başlıyor muhabbete. Ama kazın ayağı o kadar kısa değil. Bi defa hakem maçı yönetemedi. Eyyamcılık yaptı. Daha önce de lafını ettim, adaletsizlik vardı sahada. Ve eyyamcılık yaptı. Zaten tribün bi yerde küfretti, sonra alkışlamaya başladı. Sonra bi baktık bu defa da galatasaray aleyhine çalışıyor, eyyam yapıyor. şimdi gözlemci raporlarına falan aldanmayın, biz burda olmuşuz gözlemci, üstelik biz bağımsızız, onlar gibi Demirören talimatlarıyla çalışmıyoruz, Demirören gibi bakanın başbakanın talimatlarıyla çalışmıyoruz. Nitekim biz çalışmıyoruz. Bi kazancımız yok bi kaybımız yok. Bizi satın alacak para yok. Biz gönül adamıyız, adalet hayranıyız ve adalet ilahidir, siz bile sağlayamazsınız, bunu da gördük öğrendik.

Bize neden laf atıyorsun?

Evet, lafın burası siyasi oldu. Siz de iktidar şeysi olmasaydınız!

Atarım içeri!

Hep tehdit hep tehdit... Bir anti teziniz yok değil mi?

Uzatma. Olaydan uzaklaşıyorsun.

Doğrudur. Neyse, mevzu homurdanmalarla başladı. Bunların kalecisi zaten çirkef bi adam. Maç boyu bizim kalecinin zamanla oynadığı yok, ulan bu tipler öne geçti, herif 5 dakkasını yedi maçın. Omzuna temas edilince yere bıraktı kendini. Orada sakatlandığını iddia eden şerefsizler olabilir, yoksa kendileri de biliyor orda neden yere yattığını. Biz sevmeyiz, tiksiniriz böyle ufak hesaplardan, kendi topçumuz yapınca bile sinirleniriz. Ama bazılarının midesi çok geniştir.

Peki centilmenlik dışı hareket olarak görüyor musun sonraki mevzuyu?

Tabi ki. yakışmadı. Seba’nın lafı var, rakibi de yeneceksin, hakemi de yeneceksin. Bi defa, rakibin çirkefleşti diye sen adamlığından vazgeçmeyeceksin. Böyle olmaz. Orda rakibin kalecisi başka hesaplar peşinde koşsun, ama bunun cevabı o adamı madara etmektir. Orda topu rakibe vermek lazımdı.

O halde Melo'nun pozisyonunda tahrik olduğunu kabul ediyor musun?

Orada tahrik değil, insanlıktan çıkma vardı. İtlik yaptı. ne olursa olsun, sakatlamak için girdi. Mekanı cehennem olsun o köpeğin. Tribünlere oynuyor. Hangi futbolcu rakibini sakatlamak için hamle yapar? İnsanlık dışı! Çok şükür bizim formamızı giymiyor. Biz sporcunun karakterli olanını severiz, it olanını değil. Allah bin türlü belasını versin, İnşallah kasıtlı olmadan birisi bacağını eline verir, boynunu kopartır o namussuzun. Sahaya girecek kadar alçalsaydım ben yapardım.

Peki olaylara dönelim.

Şimdi olaylar dediğinizde tahrik edici birkaç unsur var. Birincisi hakemin adaletsizliği. İkincisi kalecinin çirkefliği, üçüncüsü kırmızı kart pozisyonunda rakibin insanlıktan çıkması. Ama bütün bunlar tahrik edici unsurlardır. Asıl mesele sahaya girişin bu kadar kolay olması. O zamana kadar birkaç defa sahaya girilmiş olması, o pankartı açmak için veya kuzey tribünden doğu tribüne geçişler vesaire.

Adımını atsan sahadasın yani?

Adımımızı attık, ordan biliyoruz. Şimdiye kadar kaç defa pankart astık. Kırmızı çizginin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Güvenlik görevlisi bizi sahaya davet etti. Var mı böyle bir şey? Veya kuzey tribünden doğu tribününe bin tane adam geçti, önlerinde hiçbir engel yoktu. Var mı böyle bir şey? Sahada demirlerin olmamasından falan bahsetmiyorum. Tamam, o engeli yürüyebilen herkes aşabilir. ama bir güvenlik görevlisi de karşılarına çıkmadı ki? Veya doğu tribünün alt katında o büyük pankart açılırken, seremoni sırasında bile doğu tribün alt katından kaç kişi sahaya girdi. Daha doğrusu saha da değil, koşu pistine girdi. Sonra tribündeki yerlerine döndüler ama girilebileceği görüldü. Kırmızı çizgilerin olması lazım. Ama bunlar olimpiyat stadında yok.

Maçın sonunda neden girildi sahaya?

Şişelerden. Kırmızı kart çıkınca futbolcuların kavgası başladı. Bunun üzerine üst kattan su şişesi atılmaya başlandı. Su bardağı değil, su şişesi. Böylece yeri gelmişken üst aramalarındaki zaafları da tekrar hatırlatırım. Neyse, şişe atıyor bazı dangalaklar, ama atılan şişeler alt tribünde patlıyor. İnsanlar da kendilerini korumak için sahaya girdi, amaçları atılan şişelerden kaçmaktı. Sonra baktılar, taraftar sahaya giriyor sandılar, hayde deyip sahaya daldılar. Yani sahaya adımını ilk atanlar sadece kendilerini korumak istediler. Ama bunun üzerine fırsatçılar sahaya girdiler. Neye kime hizmet ediyorlar bilinmez.

Sahaya girerken tekbir sesi getirdiler mi?

Ne zaman ortam gerilse, tribünde veya sahada mevzu çıksa tekbir getirilir. "ya allah bismillah allahuekber" diye ses yükselir tribünden. Ne ilkti, ne de son olur. Ayrıca o ses sahaya girenlerden değil tribündekilerden geldi.

İlk nereden girildi sahaya?

Doğu alt.

Çarşı grubu nerde?

Doğu üst. Koşsalar sahaya ulaşmaları 5 dakikadan fazla sürer.

Peki 1453?

Kuzey alt hemen saha dibi batı tarafı. Ama kuzey tribünden ilk olarak doğu tarafı sahaya girdi. Şimdi herkes gruplara iftiralar atıyor. Ne Çarşı girdi, ne de ilk 1453 girdi. Çarşı grubu sahaya hiç girmedi, dönüşte dedikodular çıktı, yok efendim sahaya girip taraftarı dövmüşler falan diye ama muazzam bir bilgi kirliliği vardı. Yok efendim maçta 4 tane savcı varmış. Zaytung haberi bu, doğru sandı herkes. Şansal Büyüka demiş ki statta beyaz sandalyelerin ne işi vardı, bu sandalyeler nerden çıktı? Adamın yayınladığı maçtan haberi yok. Saha kenarındaki polisler bizim kucağımıza mı oturdu sanıyorsunuz? Onların sandalyeleriydi. Ama polisler kaçarken sandalyelerini almayı unuttular. Öyle muazzam beyinleri var.

Peki ilk polislere mi saldırıldı yoksa futbolculara mı?

İlk olarak kimseye saldırılmadı. Sahaya girenler şişelerden kaçıyordu. Sonra fırsatçılar girip futbolculara koşmaya başladılar. Sonra polis sayısı arttı, takviye geldi. Bunun üzerine insanlar polislere saldırmaya başladı. Zaten memleketin düzeni değişti. Artık emniyet teşkilatına zerre güven ve saygı kalmadı. Emniyet şu Gezi ve sonrasında oluşan rezil imajını asla düzeltemez. Çok acılar çektirdiler, çok insafsızlık yaptılar, şimdi bunun cezasını çekiyorlar. "Her yer Taksim her yer direniş" diye bağırıyoruz, iyi, hoş da; olimpiyat stadının orta yerine barikat kurmak nedir?

Daha önce böyle bir şey oldu mu hiç?

Önceden hep merak ederdim. Ne üzerine, yani nasıl bir şey olacak da taraftar sahaya inecek isyan edecek. Cevabı basitmiş, polis korkusu yerini polis nefretine bırakacak, adaletsizlik alıp başını yürüyecek, ve adımını atsan saha içine girebileceksin. Böyle olunca saha basılıyormuş demek ki. Daha önce olmadı. Bundan sonra olur mu? Sanmıyorum. bu taraftar Hüseyin Göçek'in yönettiği gs maçını da izledi. Nasıl şike yapıldığını da gördü, aynı emek hırsızlarının tiyatrosunu daha önce de izledi. Ama o zaman İnönü’de, daha bilinçli bir kitle vardı, ve tribün Beşiktaş taraftarıyla doluydu.

Yani şimdi Beşiktaş taraftarıyla dolu değil miydi?

Kastettiğim şey farklı. Tribünün tozunu yutmuş adam vardır kalpleri Beşiktaş sevgisiyle doludur. Ama bir de fırsatını buldukça gelen, nefretiyle hareket eden, Beşiktaş sevgisi olmayan, sadece gsden fbden nefret eden zararlı bir kitle vardır. Bunlar Beşiktaş taraftarı değildir, sevdalı değildir, nefretle doludur. sevecek boyutta kalpleri yoktur, bütün hayatları nefret üzerine kuruludur. Yoldan geçeni vuracak kadar korkaklardır. Ve bu tip iğrenç kitleler bütün tribünlerde vardır. Üstelik en az Beşiktaş tribününde vardır.

Peki maçın 80inci dakikasında çıkan kavga?

Görmedim. üstelik üst tribündeydim, yani büyük bir kavga çıksa görürdüm. Hele taraftar grupları arasında kavga çıksa zaten herkes görürdü. Ama bahsi geçen kavgayı kimse görmedi. Zaten kavgalar çoğunlukla devre arasında çıkar. Kimse maçla ilgilenmezken kavga etmek daha kolay olur. Kavgalık bi durum olsaydı 80inci dakikada çıkmazdı, maç bittikten sonra çıkardı. Böyle durumlarda ancak 2-3 kişi dalaşır, sonra maç bitince kitleler "nerde kalmıştık" deyip harekete geçer.

Olayların siyasi boyutu olabilir mi?

Hayır. Spontane gelişen hadiseler. ne siyasetle ne de taraftar gruplarıyla alakası var. Çarşı yaptı diyenler Çarşının tribünde nerede durduğunu bile bilmiyor. Gerçek Beşiktaş taraftarı bu yaşananları engellemeliydi diyorlar mesela. Ne yapacaktık, maçın son on dakikasında set mi çekecektik tribünün önüne? Güvenliğin işi bu, taraftarın değil. Ama güvenlik bunu yapmayacağını yapamayacağını söyleseydi, yapardık da, sorun değil.

Siyasi bir plan veya provokasyon olabilir mi?

Olaylar esnasında hayır. Kendiliğinden gelişti. İlk etapta kendilerini korumak için sahaya girenler zaten yerlerine dönerdi. Ama sonradan sahaya o fırsatçılar girince artık geri dönülmez boyutlara ulaşıldı.

Siz hep üst kattan mı izlediniz. Yani olaylara uzaktınız?

Olaylar başladıktan sonra bizim pankartı kesmeye başladık birisi çalmasın diye. Sonra baktık mevzu uzadı, biz de iki kişi aşağıya inip pankartı toplamaya başladık. Sahadaki taraftarlar arasında da kavgalar vardı. Kimdi bunlar niye kavga ediyorlar anlamadık incelemedik. Pankartı toplayıp olay mahalinden uzaklaştık. Şu şunu dövmüş, şu şunu yapmış, beni ilgilendirmez. Bizim lugatımızda pankart namustur, biz büyüklerimizden böyle öğrendik. Pankartımızı toplayıp tekrar üst kata çıktık. Sonra da dönüş yoluna geçtik zaten. Ama maç yeniden başlasaydı nerede olursak olalım geri dönerdik, gerekirse koşa koşa...

Sonrasında sosyal medyada ve basın yayın kuruluşlarında çıkan haberler peki?

Hep yalan hep yanlış. Şu dört savcı meselesi, sosyal medyada o kadar çok yer buldu ki? Zaytung memleketin en doğru haber yapan yayın organı olmuş insanların gözünde. Beyaz sandalyeler nerden çıktı diye soruyor lig tv'nin başındaki adam, sanıyor ki polis bizim kucağımıza oturup maçı izledi. adamlar saatler süren haber programları tartışmalar yapıyor, içlerinden bir tanesi bile maçta yok. Yılmaz Özdil köşe yazısı yazmış, kıçınla bile gülmezsin. Karanlık böyle birşeydir işte. Kimsenin tek satır bilgisi yoktur, ama herkes o konuda kitap yazacak kadar yorum gücüne sahiptir. Hakan Şükür yorum yapıyor, tasması kimde herkes biliyor. Suat Kılıç zaten kına peşinde, tek derdi memleketin kına stokları olmuş, muhalefet liderleri falan... Ülke siyaseti iyice batmışken anarşinin neden çıktığını anlayabilen yok. Bakan kör olmak böyle bir şey olsa gerek.

Polisin olaylarda etkisi var mıydı?

Polisin bugünle ilgisi var. Öyle adaletsizlikler yaptılar ki insanların polis üniforması görünce mideleri bulanıyor. Ama o gece yaşananlar saha polislerinin işiydi. Hakemi futbolcusu falan hepten bir kışkırtınca insanlar da zıvanadan çıktı. Başka yerlere çekmeye gerek yok.

Sonrasında oluşan komplo teorileri peki?

Sayın savcı, maçtan sonra herkes arayıp olayların nedenini soruyor. Bir de anında diyor ki şunlar yapmış bunlar böyle demiş. Herkes bir manyak. Herkes olayları acaba şunlar mı çıkardı diye soruyor, ama cevabı bir tek Fernandes verebiliyor. Zeki adamın hali başka... Şimdi oturdukları koltuktan hala klavye parmaklayanlar var, komplo teorileriyle soluk alabilen garip insanlar var. Bu insanlar susmayacaklar. Çünkü bu işten bir çıkarları var. Mehmet Baransu çıkıp bu konu hakkında konuşuyorsa bu mevzuların temiz olduğuna inanmak çok zor. Kim kimin maşası bilmiyorum ancak Beşiktaş taraftarı kimsenin maşası değildir bunu iyi biliyorum. İt ürüyecek kervan yürüyecek... Melih Gökçek istediği kadar çocuk yapabilir...

Bütün bu olayları Beşiktaş'ı bitirme hareketi olarak görmüyorsun yani?

Beşiktaş tarihinin en büyük haini (hem boyut hem icraat olarak) Yıldırım Demirören'dir. Bu adam kadar ağır Beşiktaş zararlısı olamaz. Ve Demirören şimdi federasyon başkanı. Elinden geleni ardına koymayacaktır. Canı sağ olsun  ardına koymasın. Biz yolumuza bakarız. Puan mı kesecekler, yine kazanırız. Seyircisiz mi oynatacaklar, yolun kenarından bağırırız. Ligden mi düşürecekler, alt ligde şampiyon oluruz. Zaten hep adaletsizlik, azıcık daha adaletsizlik yapsalar ne olacak? Küfür işitecekler ve biz yolumuza devam edeceğiz. Biz ciğerlerimizden değil Beşiktaş'tan nefes alıyoruz sayın savcı. Öyle bir içimize çekiyoruz ki tertemiz havayı, dudak tiryakiliği değil, ruhumuz serinliyor. Düştükçe toparlanırız, bir el uzatan buluruz, düşen biri gördü mü elimizi uzatırız. Ama düşürenleri de affetmeyiz. Yani sayın savcı, sizin yaptığını adaletsizliği biz yapmayız.

O ne demek şimdi?

Kaç kişi gözaltına aldınız o gün saha içine girenlerden? Kaçı hakkında nasıl bir işlem uyguladınız? Bir sene spor müsabakalarından men cezası öyle mi? Sevsinler sizin yargınızı da infazınızı da...

Hakaret etme!

Sevgiyi hakaret olarak mı görüyorsunuz?

Bizim kararlarımızı senin sorgulama hakkın yok.

Ama sizin, benim kararlarımı sorgulama hakkınız var? Hadi diyelim bu hakkı ben verdim, o halde neden hakkaniyetle uygulamazsın? Adamlar saha içine girmişler, sen bir sene men cezası verirsen o adam bir sene sonra yine girer, üstelik öyle "eyvallah" deyip de çıkmaz. Sonra bir sporcuya zarar verildiğinde, bir hakeme ya da, bunun suçlusu yine biz oluruz öyle mi? Beşiktaş kulübü cezalandırılsın, Beşiktaş taraftarı cezalandırılsın, ama suçlular bir sene evlerinde otursalar yeter? Aferin size...
Başka verecek ifadem yoktur, adaletinize güvenim de yoktur.


iddia:

Zanlının sahaya girdiği ifadesinden anlaşılmış olunup, rakip takım futbolcusuna kastı olduğu kendisince itiraf edilmiştir. Siyasi kaygılarla bu eylemleri gerçekleştirdiği anlaşılmış, bütün bu ifadeler neticesinde Manuel Fernandes'in 18 maç cezalandırılması talep edilmektedir. Yüce türk milleti ve padişah hazretlerimiz adına gereğinin infazını arz ederim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder