bir bahar akşamı

son 180 dakika
son 150 dakika
son 90 dakika
son 45 dakika
son yarım saat
son 5 dakika
2 dakika ne be! az daha ekleyin, bitirmeyin şu maçı...
herşey yıllar öncesinden başladı. beşiktaş haini yıldırım demirören ve ondan eksik kalmayan yönetimi stadı şimdi yıkıyoruz, ilk kazmayı mayısta vuracağız diye diye senelerce bir tedirginlik oluşturdular. ama demirören bin lafının tekini yerine getirdiğinden midir bilinmez pek de kaale alınmıyordu bu laflar. ve çok da korkutucuydu. fulyadaki araziyi hiç eden demirören dolmabahçeye stad değil ancak avm dikerdi. şükürler olsun ki gitti...
fikret orman yönetiminin artık plan projelerle tarihlerle ve ihaleye çıkarak acı gerçeği yüzümüze vuruyordu:
inönü stadı yıkılacak.
stadın yıkılması neyse, hafif bir burukluk ama insanlar mevcut hükümete ve padişaha o kadar güvensiz ki, şu masumluğumuzla nasıl mağdur edileceğimizi hiçbi zaman kestiremeyeceğiz.
beşiktaş futbol takımı beşiktaşta maç yapmalıdır. ancak her devlet yetkilisi, "şehrin en güzel yerinde stad mı olur, bunu şehrin dışına taşımak lazım" şeklinde görüş bildirdiği için, inönü stadının yıkılması demek tedirginliğin başlaması demekti. takasa gidilip başka bir yer gösterilebilirdi. ancak beşiktaş taraftarı tek bir şartla bunu kabul edebilir: swiss oteli yıkıp stad yapın, mevcut stadın arazisini ancak öyle alabilirsiniz.
hele bugün padişaha bile küfredildi ki, gel gör halimizi... ben o stadda yeniden maç izleyene kadar bu tedirginliği yaşarım arkadaş. sırf küfredildi diye hünkarımız, haşmetini bilmem naptığımızın padişahı o stadı kendi elleriyle yıkıp orayı bir yalayıcısına peşkeş çeker mi çeker... ve hatta biz alnımızın terini döksek bile "siz bir hiçsiniz, bizim sayemizde burdasınız" bile diyebilirler. daha önce başkalarına demediler mi? gerçi onlar zerre alın teri dökmediler, bir yandaşla takasa girip stadlarını devlete diktirdiler de neyse... girmeyelim o konulara... neyse, bugünden itibaren o stadın birilerine hediye edileceğinden ve beşiktaşın beşiktaştan kovulacağından endişeleniyorum. bunlar olursa terörist olurum yemin ediyorum. oraya stad dışında dikilecek her türlü binaya karşı her türlü terör eylemini gerçekleştiririm.
ne diyordum? yaşlanıyorum galiba, ya da yorgunluktan mı bu halim? düşünmek bile zor geliyor... konudan konuya atlıyorum...

yorgunluk?
ne de tatlıdır yorgunluk...
günler öncesinden pankartlar yapmak, onları stada asmak, sonra maça saatler önce girmek, merdivenleri defalarca inip çıkmak... ne de tatlı bu yorgunluk?
ah o biber gazı da icat edilmeseydi?

bu memleketin polisinin asayişle ne alıp veremediği var anlamak zor! neden çevik kuvvet personeli vatandaşa karşı bu kadar acımasız ve insafsız? hepsinden öte anlayamadığım, bir çevik kuvvet polisinin (b-05-031 kask numaralı) tribündeki taraftara jopunu kaldırıp "siz göreceksiniz bunu bi taraflarınıza monte edecem" der gibi tavırlara girmesi niye? elimizde görüntülü kayıtları var o devlet memurunun, ve hakkında şikayetçi olacağız. o tahrikinden sonra ben de kendisine feci hakaretler ettim, kabul ediyorum, ve biliyorum ki benim görüntülü kayıtlarım da var polisin elinde. ancak unutmayalım, ben polisi tahrik etmiyorum, polis beni tahrik ediyor.
çoluğuyla çocuğuyla gelmiş insanlar tribüne. güzel bir bahar günü. maça saatler var. hepsinde bi hüzün var. sen tazyikli sularla, biber gazlarıyla neden saldırırsın ki masumlara? nedir bu toplum düşmanlığı? türk polisi neden türk milletinden bu kadar nefret ediyor? türk milleti ne yaptı türk polisine? stadın içinde, anasının babasının yanında uslu uslu oturup ömrü boyunca anlatacağı hatıralar biriktiren çocuklar ne yaptılar türk polisine? o çocukların gözlerinden akan yaşlardan daha kıymetli ne var? ve neden türk polisi asayişi bozuyor birisi çıkıp izah etsin allah aşkına!
evet evet, yaşlanıyorum... konuyu dağıtıp duruyorum. yaşlılıktan değil belki de. hala burnum yanıyor. biber gazı çıkmadı bünyemden! biber gazını bulanın da kullananın da...

yağmaya değinmem gerekiyor.
kale direğini parçalayıp sırtlayıp götüren şahıs, nerene sokacaksın onu acaba?
maçın bitişiyle sahaya akın başladı. oturduk güzel güzel izliyoruz tribünden. bi baktık bizim pankart yok. haydaa! koştur koştur yetiştik bölgeye. o hengamede o mahşeri kalabalıkta elinde pankart olan birilerini arıyoruz. baktık koltuğunun altına almış brandayı, yürüyor sırıtarak. diyorum bunu nerden aldın, şurdan diye gösteriyor. ver diyorum benim pankartım. yok diyor. şu blogtan şimdiye kadar hiç küfür etmedim. kutsala saygım da vardır. ama küfretmeye de hiç bu kadar yaklaşmadım.
ulan diyorum, benim pankartımı versene bana. yok abi diyor bunu ben hatıra olarak aldım. ulan diyorum pankart namustur, ben senin namusunu ananı bacını karını kızını alıp evime götürsem hatıra olsun diye, sen naparsın? söyle çünkü ben de sana aynısını yapacam. kan akıttıracak zorla, kesecem bi taraflarını... daha da diyor ki kusura bakma ama sen olsan napardın? hırsızlığı meşru hale getirmek de nedir?
bu arada ona yetişirken eski açıktaki pankartlar gitmiş. neyse ki o pankartları günün anlam ve de önemine binaen yazmıştık. branda gitseydi sıkıntı olurdu.
olsun. pankart namustur arkadaş... ola ki, o iki pankartı:
"beleştepe sana da veda"
"anılara hiç sığar mı inönü"
bu iki pankartı bulursam...
ola ki birinde bi şekilde bulursam, bu pankartları alan kişilerin namusuna ben de kastedeceğim. bilen gören, bir şekilde denk gelen bana ulaşsın! rica ediyorum... ben o pankartları çalan hırsızların namuslarını çalacağım, o hırsızlık yaptıkları ellerini bi taraflarına sokacağım!
neyse, sakinleşelim...
yine de duyurulur:
bu iki pankartımız o yağma o kaos esnasında çalındı. gören duyan bilenler lütfen benimle irtibata geçsinler. o hırsızların çok canını yakmayacağım söz. sadece ellerini bi taraflarına monte edip namuslarına kastedeceğim o kadar...
bu arada, yeniden eski açığa döndüğümde yaşananları da buradan aktarayım:
unibjk'nın pankartı
"sevdan kitap olsun okulda derslere"
o arkadaşlar ceplerinden çıkardıkları harçlıklarla o pankartı yaptırdılar. kaç sene ne çilelerle elden ele taşındı. o pankartta kimlerin ne emeği var bir bilseniz...
adam gelmiş, pankartın iplerini söküyor. sen diyorum uni'den misin? yok diyor. e diyorum napıyorsun. götürüyorum abi diyor. ulan diyorum başkasının pankartını çalmaya utanmıyor musun? yaa nolcak abi baksana diyor... seni yetiştiren ananın babanın ben... yağma içinde ne tutsa ne koparsa kar... sonra alttan çekiştirip pankartı yırtıyor birisi. diğer birisi ucundan çekiştirirken yanındaki arkadaşına "ulan bi asılsak gelir aslında" diyor. ben senin anana bi asılsam gelir aslında... bağırıyorsun çağırıyorsun kızıyorsun, pişkinlik diz boyu, nolacak yaa deyip yoluna yürüyor. bazısı da çıkıp pardon abi diyor, senin pankartın olduğunu bilmiyordum... pardon ya, ben de senin anan olduğunu bilmiyordum....
ne kadar çok fahişe evladı var...
sonra unibjk'dan birileri gelince biraz çıkıştım gereksizce. bu yazıyı okuyorlarsa durumu az buçuk anlarlar. o anın gerginliği ve mide bulantısıyla biraz sert estim gürledim galiba. artık kusuruma bakmasınlar...
neyse, ne diyordum?
sinirden şu günün güzelliklerini es geçtim...
güzel bir akşamdı!

emeği geçenlere teşekkürler...
o stada o tarihi kazandıranlara, o tarihi yaşayanlara, yaşatanlara, alnının terini döküp şerefiyle hakkıyla savaşanlara, saygıdeğer rakiplere, efsane beşiktaşlılara... teşekkürler herkese...
tribünden kurgulu hayat yaşıyanlara, o tribünlerde ter dökenlere, sesini yükseltenlere, beşiktaşı düşünenlere, helalinden galibiyetler ve mağlubiyetler yaşayanlara, her halukarda orada olanlara...

teşekkürler herkese...

bu asla veda değil, biz yine geleceğiz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder