Herkes, Trabzonspor maçından sonra Milli Takım arası ile beraber takımın toparlanıp Manisaspor maçından istediği puanla ayrılacağını düşünüyordu. Aslında öyle de olmalıydı… Maç başlarken açıklanan kadro birçok kişiyi şaşırtmamıştır. Nitekim sakat futbolcuların fazla olmasına, eldeki oyuncuların formsuzluğu eklenince kadroda düşünebileceğiniz çok fazla alternatif kalmıyor.
Aurelio-Guti- Quaresma üçlüsünün yerine Fink-Ernst-Necip ile başlayan Beşiktaş’ın, geçen yıl oynadığı gibi daha agresif, daha çok mücadele eden, daha defansif bir yapıyla sahada olması bekleniyordu. Ancak Beşiktaş’ın bu sezon alıştığı sistemde pas koordinasyonu bütün sistemin ana öğesi. Sene başından beri ayağa daha fazla isabetli pas yaparak hem rakibi yorma, hem de oyuna hâkim olma çabası mevcut. Keza Fink-Ernst-Necip üçlüsünü bu yılki sisteme adapte ettiğinizde sisteminizin en önemli noktası olan pas trafiğinin de pek sağlıklı olmayacağını öngörmeniz gerekir. Buna karşılık, Beşiktaş golü kalesinde görene kadar kısmen de olsa bu yılki sistemini sahaya yansıtmaya çalıştı. Rakip kaleye yüklendi, gol olana kadar 4 tane şut gönderdi Manisaspor kalesine. Ancak ön tarafta pas yapamayınca bu yıl alışılmış olarak sahaya çıkan ilk onbire oranla daha defansif ve mücadeleci olacağını düşündüğümüz yapı için tehlikeler baş gösterdi.
Necip’in atağa çıkarken kaybettiği top, 40 metre boş koşu yapan ve bir defans oyuncusunun yanına yaklaşmadığı Promise’ye, Simpson tarafından asist olunca maçın bütün hikayesi de değişmeye başladı. Beşiktaş, bu dakikadan sonra oyunu ileriye daha fazla yıkmaya çalıştıkça, Manisaspor defansın arkasına daha rahat adam kaçırmaya başladı. Maç beraberliğe geldikten sonra aynı durum devam etti. Pas yaparak rakibe hâkim olan Beşiktaş, bu sefer pas yapmaya çalıştıkça Manisaspor’a yollar açtı. Yapılan pas hataları sayesinde pres yapmadan top kazanıp, uzun paslarla defans arkasına adam kaçırdılar. Sahadaki oyun aslında geçen sene Mustafa Denizli’ye kızılan noktada, Denizli’nin haklı olduğunu da gözler önüne serdi. Quaresma-Guti-Aurelio olmadan Beşiktaş pas yapabilen, olgun ataklar ile kaleye gidebilen bir takım olma olgusuna sahip oyunculardan kurulu değil ve hatta beklerinin önünde ayağı çizgiye değecek tek bir oyuncusu yok. Böyle olunca da İbrahim’in ve Hilbert’in 70 metre ileri- geri koşarak defansa ya da hücuma çok fazla katkı yaptıkları tartışılabilir. Maç, her iki takımında 10 kişi kalmasıyla tekrar dengelendi. Hatta Manisaspor’un geriye yaslanmasıyla ibre Beşiktaş’a da döndü. Belki ikinci gol erken gelseydi son anda yakalanan coşku ve istekle 1 puan çıkartılabilirdi. Hatta ikinci golün geç gelmesine rağmen Nobre ve Holosko başarılı olabilse şu an beraberlikten bahsediyor olabilirdik. Gerçi daha kazanılacak çok puan var ama kaybedilebilecek çok fazla puan kalmıyor.
Beşiktaş’ta bir başarı hedefleniyorsa, başarıyı sağlayacak olanlar eksik oyuncularla beraber Manisaspor maçında sahada olanlardır. Eksik oyuncuların olması bir yana, asıl önemli sorunun Ernst dışında takımda sorumluluk alabilen başka bir oyuncunun olmaması. Belki de Fenerbahçe’nin uzun süreden beri yaşadığı Alex sendromunun başlangıcındayız. Bu takımda kilit oyuncular olmadığında gemiyi kurtaracak birilerinin çıkması gerek. Schuster’ in takıma aşılaması gereken bir şey daha varsa, o da bu olmalıdır.
Not: “Başarılı olunacaksa, eksik oyuncular ile beraber, Manisaspor maçında sahada olanlar bu başarıyı kazanacaktır” dedik. Ancak sahadaki oyuncuyu kaybetmek hiçbir şey başlamadan her şeyi bitirebilir. İkinci haftadan itibaren oyuncu ıslıklayan bir taraftar yapısına büründük. Herkesi bu kadar kolay tüketmemek gerekir. Bugün Hakan’ı ıslıklayanlar, Plzen maçına dair hafızalarını zorlasınlar, akıllarına Quaresma’nın trivelası yerine, deplasmanda Hakan’ın yaptığı kurtarışlar gelecektir.
Erhan Altıntaş- Serencebey.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder