ne söylesek, ne desek... ne yazıp ne çizsek... neyin fotoğrafını hangi objektiften yansıtabilsek... neyin hükmünü hangi delillerle verebilsek... keşke geçmişi görebilsek, keşke geleceği değil, geçmişi görebilsek, doğruyu yanlışı bir an evvel anlayabilsek...
siyah beyaz fotoğraflarda, tozlu raflarda, eski albümlerde; yağmurlu günlerde, alçak gönüllü; durgun sular gibi olabilsek...
şehrin karanlık sokaklarında, donu düşük çocukların yaptığı kağıttan gemiler gibi; gün batımlarında akşam vakitlerinde, ucuz şarap şişeleri gibi denizde, yüzebilsek...
biliyor musunuz?
biliyor musunuz, bir gün, bir yağmur sonrası, siyah beyaz bir fotoğraf... yerlerdeydi...
biliyor musunuz, işte o an, bir kıpırtı yüreklerimizde, ve iki damla yaş gözlerimizde... güneşli gözlerimizde...
olgunluk
* en bilindik örnekle başlayalım, suç ve cezanın iki bilindik örneğiyle: adam öldürme ve idam. adam öldürürsünüz, bu sizi suçlu yapmaz, zanlı yapar. sonrasında yargılanırsınız ya suçlu bulunursunuz ya da aklanırsınız. cezası idamsa buna razısınızdır, cezası yoksa daha bir razısınızdır. ortada sürüyle zanlı varken hepsini suçlu ilan etmek fazlasıyla saçma ve hiç olgun bir davranış değil.
* gerçeklerle inandıklarınız örtüşmeyebilir. sizin inandığınız herşey gerçek olacak diye bir kaide maalesef bulunmamakta. şüpheleriniz sizi her zaman olgunlaştırmaz, ancak inandıklarınıza dair şüpheleriniz adım adım sizi kemale erdirir. bir kişinin suçuna dair inancınız olabilir ve hatta bundan emin bile olabilirsiniz, gayet doğal, ancak bundan dahi şüphe duyabilmelisiniz. "şüphesiz nasıl emin olunur" diye bir soru saçmadır. dialektiğin içine etmenin alemi yok.
* olayın bok'unu çıkartmakta üzerimize yok. eleştirirken mutluyuz, eleştirilirken saldırgan. hoş, eleştirirken saldırgan, eleştirilirken mutlu olsak bu da bozuk psikolojiye dalalet eder, ancak eleştiri ve saldırıyla saadet aramamak gerek.
* empati kabiliyet değil zorunluluktur. yoksunluğu ise insanlıktan çıkmaktır. kendi kurduğunuz tuzaklara düşebileceğinizi hesap ederek tuzaklar kurmamak, veya zaaflardan faydalanmamak lazım. empati yaparak kişilerin veya kurumların içine düştüğü durumları iyi inceleyebilmek lazım. bu esnada "ya sonra?" sorusu da önemli.
* "susarak haykırsak" diye başlayan bir yazı vardı. sanırım bir blogda okumuştum, şimdi referans veremeyeceğim. hakikaten de, susarak haykırsak? madem sesimiz gür, sukunetimiz daha bir gür olsa? hem çevreyi kirletmesek hem de biz kirlenmesek?
* temiz kalmak zor, üstelik pislikler zamane gereksinimi olarak algılanırken. ancak pisliğin başını çekmek çok daha zor, sonrasında hepsini kürekle yemek gerekir zira. güçlü olmak kolay, gücü elde etmek kolay; zor olan masumiyet, zor olan temiz kalabilmek.
* hırsızın elbet suçu vardır, ancak hırsızı hırsız diyerek linç etmek sizi daha fazla suçlu yapar ve suçluyu cezalandıracak kişi siz değilsinizdir. sosyal oluşumların yaptırımlarıyla yetinmek gerekir. içinize sinsin veya sinmesin...
kişisel olarak gündemdeki mevzularla ilgili fikrim yok, çünkü bilgim yok. gazetelerden ve insanlardan okuduklarım duyduklarım güvenebileceğim bilgiler olmadığı için bilgi sahibi olamıyor, bu nedenle bir fikir veya görüş de üretemiyorum. ancak insanların ve toplumun davranışlarından çıkarımlar yaparak olgunluğun çürüyüşünü izliyorum. kurumlar zaten çürümüştü, kişilerden başlayarak; şimdi çürüklerin kokusu çıkıyor. psikolojide güzel bir metafor vardır: "bir odada çöp kokusu varsa, o çöpün ağzını kapatarak o kokuya çare bulamazsınız. çözüm, çöpün odanın dışına çıkarılması ve odanın havalandırılmasıdır." uzun zamandır ortalıktaki kokunun nedenleri geç de olsa ortaya çıkartılmaya çalışılsa da ben bu çabanın samimiyetine inanmıyorum. acizane ve yanılgılarla dolu bir önsezidir muhtemelen.
gündemdeki mevzularla ilgili güzel bir mizahi örnek papazınçayırı'ndan gelmiş: "fenerbahçe küme düşecek diye polis devletine biat eden 12 beşiktaşlı, törenle tekrar anarşist oldu."
taş güzel, kafa güzel olunca, kanın rengi de ayrı bir kırmızı oluyor. fenerbahçe nefretiyle beşiktaş sevgisini ölçen kişilerin dikkatine.
dilek temenni kapanış:
olgunluk iyidir, güzeldir. olgun muyuz? şahsen değilsek de, olabilmek için uğraşmak da güzel...
* gerçeklerle inandıklarınız örtüşmeyebilir. sizin inandığınız herşey gerçek olacak diye bir kaide maalesef bulunmamakta. şüpheleriniz sizi her zaman olgunlaştırmaz, ancak inandıklarınıza dair şüpheleriniz adım adım sizi kemale erdirir. bir kişinin suçuna dair inancınız olabilir ve hatta bundan emin bile olabilirsiniz, gayet doğal, ancak bundan dahi şüphe duyabilmelisiniz. "şüphesiz nasıl emin olunur" diye bir soru saçmadır. dialektiğin içine etmenin alemi yok.
* olayın bok'unu çıkartmakta üzerimize yok. eleştirirken mutluyuz, eleştirilirken saldırgan. hoş, eleştirirken saldırgan, eleştirilirken mutlu olsak bu da bozuk psikolojiye dalalet eder, ancak eleştiri ve saldırıyla saadet aramamak gerek.
* empati kabiliyet değil zorunluluktur. yoksunluğu ise insanlıktan çıkmaktır. kendi kurduğunuz tuzaklara düşebileceğinizi hesap ederek tuzaklar kurmamak, veya zaaflardan faydalanmamak lazım. empati yaparak kişilerin veya kurumların içine düştüğü durumları iyi inceleyebilmek lazım. bu esnada "ya sonra?" sorusu da önemli.
* "susarak haykırsak" diye başlayan bir yazı vardı. sanırım bir blogda okumuştum, şimdi referans veremeyeceğim. hakikaten de, susarak haykırsak? madem sesimiz gür, sukunetimiz daha bir gür olsa? hem çevreyi kirletmesek hem de biz kirlenmesek?
* temiz kalmak zor, üstelik pislikler zamane gereksinimi olarak algılanırken. ancak pisliğin başını çekmek çok daha zor, sonrasında hepsini kürekle yemek gerekir zira. güçlü olmak kolay, gücü elde etmek kolay; zor olan masumiyet, zor olan temiz kalabilmek.
* hırsızın elbet suçu vardır, ancak hırsızı hırsız diyerek linç etmek sizi daha fazla suçlu yapar ve suçluyu cezalandıracak kişi siz değilsinizdir. sosyal oluşumların yaptırımlarıyla yetinmek gerekir. içinize sinsin veya sinmesin...
kişisel olarak gündemdeki mevzularla ilgili fikrim yok, çünkü bilgim yok. gazetelerden ve insanlardan okuduklarım duyduklarım güvenebileceğim bilgiler olmadığı için bilgi sahibi olamıyor, bu nedenle bir fikir veya görüş de üretemiyorum. ancak insanların ve toplumun davranışlarından çıkarımlar yaparak olgunluğun çürüyüşünü izliyorum. kurumlar zaten çürümüştü, kişilerden başlayarak; şimdi çürüklerin kokusu çıkıyor. psikolojide güzel bir metafor vardır: "bir odada çöp kokusu varsa, o çöpün ağzını kapatarak o kokuya çare bulamazsınız. çözüm, çöpün odanın dışına çıkarılması ve odanın havalandırılmasıdır." uzun zamandır ortalıktaki kokunun nedenleri geç de olsa ortaya çıkartılmaya çalışılsa da ben bu çabanın samimiyetine inanmıyorum. acizane ve yanılgılarla dolu bir önsezidir muhtemelen.
gündemdeki mevzularla ilgili güzel bir mizahi örnek papazınçayırı'ndan gelmiş: "fenerbahçe küme düşecek diye polis devletine biat eden 12 beşiktaşlı, törenle tekrar anarşist oldu."
taş güzel, kafa güzel olunca, kanın rengi de ayrı bir kırmızı oluyor. fenerbahçe nefretiyle beşiktaş sevgisini ölçen kişilerin dikkatine.
dilek temenni kapanış:
olgunluk iyidir, güzeldir. olgun muyuz? şahsen değilsek de, olabilmek için uğraşmak da güzel...
Etiketler:
asidiktesir,
şike operasyonu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)